Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Koşarken Karşımdan Geçenler

Bu sene kafayı düzenli olarak orta mesafe koşmaya takmış bulunuyorum. Hafta sonları fırsat buldukça yağmur çamur dinlemeden İstanbul'un kuzey bölgesinde kurtarılmış cennet Belgrad ormanındaki Neşet Suyu parkuruna gidip duruma göre 1 ya da 2 tur koşuyorum, bu da haftada sadece bir gün ve bir tur koşabildiysem en az 6 kilometre, iki günde ikişer tur koşabildiysem de en fazla 25 kilometre ediyor.  Bu takıntımın benim için birden fazla anlamı var. Birincisi sanırım biraz atalarımdan bana kalan genetik miras, biraz da kaderimin ve benim ortaklaşa üzerine ektiğimiz tüyler sayesinde, henüz 40 yaşıma gelmeden şeker, tansiyon ve kollestrol üçlemesine erken yaşta sahip olmuş biri olarak, sanki hiç bir kronik hastalığım yokmuş ve domuz gibi sağlıklıymışım gibi koşuyor olmak benim için bu hastalıkların ayağıma dolanması ve yaşam kalitemi düşürmesini önlemenin bir yolu, belki bir nevi yok saymak. İkincisi, koşmak, sanırım vücudumun yapmak için tasarlandığı tek spor. Her ne kadar az bi

Parental Liderlik

Çocuğu yaptıktan sonra büyütmek, sadece fiziksel olarak besleyip büyütmek anlamına gelmiyor, aynı zamanda çocuğun zihinsel ve kişisel gelişimine de liderlik etmeniz gerekiyor Bu anlamda anne ve babalar bence 3'e ayrılıyorlar, Fiziksel büyütücüler: Çocuğun zihinsel gelişimi ile ilgili zerre kadar ilgilenmeyip, çocuğu ayakları üzerinde durana kadar besleyip, sarmalayıp, biraz koşmayı, biraz kavga etmeyi öğretip, çocuğunu erken yaşta hayata bırakan anne baba tipi. Toplumun en alt kesiminde kendi dünyalarında mutlu yaşayan bu kesimle ilgili en güzel örnek, kucaklarında bizimkilerden çok daha sağlıklı oldukları kıpkırmızı yanaklarından ve bembeyaz göz içlerinden belli olan, kendisini trafiğin, aracının ve o aracı almak için ödediği kredi üçgeninin içine hapsetmiş şehir insanından üç beş kuruş para kopartıp o günkü dalgasına bakmaya çalışan dilenciler verilebilir. Bu tiplerlerle ilgili daha pastoral örnek olarak, TRT'nin Toros'larda kurdukları çadırlarda yaşayan yörükler

Geleceğin Bilim İnsanına Meslek Önerisi - Dijital Arkeoloji

Geçenlerde Hürrriyet gazetesinde hafif asparagas kokan bir habere denk geldim. Haberin kendisi de özetti gerçi, yine de özetle şöyle diyordu. Facebook'un kurucusu ve sahibi Mark Zuckerberg'e ait olduğuna inanılan 1990'lardan kalma bir web sayfası bulundu. Sitenin Facebook'un ilk versiyonu olduğuna inanılıyor. Mark Zuckerberg'in 15 yaşında yapmış olabileceği sayfada sitenin yayımcısı imza olarak Mike ismini kullanmış, vs. vs. Bu haberi okur okumaz bana bir aydınlanma geldi. Evet dedim kendi kendime işte budur yaa "Dijital Arkeoloji, Dijital Arkeolog, geleceğin mesleği bu olmalı" Önce Google'da ufak bir araştırma yaptım acaba bu mesleği icra etmeye başlayanlar var mı diye pek fazla ortalıkta görünmüyordu. Bu arada arkeolojiyi ingilizce yazmayı bilmediğimi farkettim. Siz de deneyin ilk seferde doğru yazabilene güzel bir hediyem olacak.  Neyse lafı çok uzatmadan Dijtal Arkeoloji mesleğinin inceliklerine girelim. Belki farkında değilsiniz ama b

İçimizdeki Cinler ve Meslekleri

İzninizle, sosyolojinin son derece ciddi bir iş olduğunun ve bu konuda ahkam kesme işini bilim insanlarına bırakmanın doğrusu olacağının tamamen bilincinde olarak; kendi toplumum için naçizane bir tespitte bulunmak istiyorum. Biz Türk'lerin içinde, uyandırılıp içinde bulunduğu bünyenin kontrolünü ele geçirmek için sinsi sinsi bekleyen farklı mesleklerden bir çok cin yaşıyor.   Nereden çıktı şimdi bu saçmalık diyenler için, bu teoriyi hiç tanımadığım ya da çok iyi tanıdığım insanların belli durumlarda verdikleri saçma sapan tepkilere uzunca bir süre maruz kaldıktan sonra kendim geliştirdim.  İ çimize kaçmış farklı meslek gruplarından cinlerden kastım şu: " Türk toplumunu oluşturan bireylerin normal olarak nitelendirilen yani, normal gibi davranan, daha da net ifade etmek gerekirse psikiyatristlerin sırasıyla sosyopat, psikopat, nevrotik, psikotik gibi genel zihin bozuklukları terimleri ile  teşhis edilmemiş insanların çok büyük bir kısmında aşağıda detayları ile açıklayaca

Aman Yavrum Sen Uyma Onlara

M.Ö. 21 yüzyılda o zamanlarda  Pamfilya olarak, günümüzde Antalya olarak anılan bölgede  yaşamış antik dönemin halk ozanı İasatus'un, insanın içinde bulunduğu toplumun davranışlarını taklit etmekte hiç zorlanmadığını, aksine girdiği her yeni toplulukta yeni davranışlar geliştirdiğini anlatmak için şu dizeleri yazdığı rivayet edilir. İçimdeki ben devamlı der ki ah keşke vah keşke Eline geçirmiş sanki beni taktığım bir maske Mutluyuz maskemle biz girdiğimiz her mecliste Aslında ben maskeyim yaptığım son teşhiste Doğruyu söylemek gerekirse ben girdiğin her ortama göre maske takma durumunun çağımıza özel bir hastalık olduğunu zannediyordum, eski dönemlerde böyle bir durum olduğunu öğrenince biraz rahatladım. Biliyorsunuz tüm insanlık olarak hepimiz maşallah çok sosyal yaratıklarız. Yeterince zaman ve para bulduğumuz ilk fırsatta ha boyna birileri ile bir şeyler yapmak istiyoruz.  Birlikte yemek yemeyi, oyun oynamayı, spor yapmayı, ağlamayı, gülmeyi, çalışmayı, ibadet et

Yaşamaktan Vaz Geçmeden Önce Okumanız Gereken Gerçek Bir Yaşam Hikayesi

Çok sağlam fiziksel bir travma geçiren bir insanın "hayatta kalmak" ile "yaşamaya devam etmek" arasında kat edebileceği en uzun mesafe ne olabilir sizce ? Bu sorunun yanıtını beraberce aramadan önce kavramlarda anlaşalım. " Hayatta kalmak" başa gelen travmadan kurtulup yaşamaya devam etmek anlamında kullanılan genel geçer bir ifade. "Yaşamaya devam etmek" ise nefes alıp vermekle, Mazlow'un ihtiyaçlar piramitinin tepesinde yer alan kendini gerçekleştirmek deneyimi arasında herkesin kendince yaşamaktan ne anladığına göre çok farklı deneyimlediği hayat dediğimiz hanın iki kapısı arasındaki yolculuğumuzu tanımlamak için yerli yersiz kullandığımız başka bir ifade. Şimdi durumu biraz daha somutlaştıralım. Bir araba karşıdan karşıya geçerken size fena halde çarpsa, hayatta kalma şansınız nedir sizce ? Diyelim ki hayatta kalmayı başardınız, modern tıp sizi ne kadar rehabilite edebilir, ve sonrasında siz hayatınıza ne koşullar altında devam edebi

Harici Hard Disk Hadi'nin Hazin Hikayesi

Hazin olayın başlangıç fitilini, benim gibi her beceriksizin karıştığı pek çok hazin olayda olduğu gibi biraz iyi niyetle, biraz evhamla alınmış bir fikir ateşlemişti. Eşimin babasının büyük bir tutkuyla oluşturduğu inanılmaz derecede ender filmlerin bulunduğu, yönetmenin soyadına ve ait olduğu sinemaya göre adeta bir nakış işler gibi detaylı ve ahenkli tuttuğu dijital film arşivini mutlaka başka bir external hard disk'de yedeklemeliydim. Öyle ya bu external hard disk'lere güven olmazdı, basit bir elektrik kesintisinde bile o güzelim arşiv sadece birlerden ya da sıfırlardan oluşan anlamsız manyetik bir dizine dönüşebilirdi ve bu olayın tetikleyeceği diğer yan olaylar bütün ailede uzun sürecek toplu bir depresyon ayini yaratabilirdi. Zaten elektrik kesilmese bile kayınpederim her an 70'inden sonra dadandığı torrent sitelerinden indirdiği malicious bir dosyanın kurbanı olabilir, -kaldı ki IT security'cilerin gözünde  hepimiz malicous değil miydik-, o devasa arşivi tekrar