Ana içeriğe atla

Harici Hard Disk Hadi'nin Hazin Hikayesi

Hazin olayın başlangıç fitilini, benim gibi her beceriksizin karıştığı pek çok hazin olayda olduğu gibi biraz iyi niyetle, biraz evhamla alınmış bir fikir ateşlemişti. Eşimin babasının büyük bir tutkuyla oluşturduğu inanılmaz derecede ender filmlerin bulunduğu, yönetmenin soyadına ve ait olduğu sinemaya göre adeta bir nakış işler gibi detaylı ve ahenkli tuttuğu dijital film arşivini mutlaka başka bir external hard disk'de yedeklemeliydim. Öyle ya bu external hard disk'lere güven olmazdı, basit bir elektrik kesintisinde bile o güzelim arşiv sadece birlerden ya da sıfırlardan oluşan anlamsız manyetik bir dizine dönüşebilirdi ve bu olayın tetikleyeceği diğer yan olaylar bütün ailede uzun sürecek toplu bir depresyon ayini yaratabilirdi. Zaten elektrik kesilmese bile kayınpederim her an 70'inden sonra dadandığı torrent sitelerinden indirdiği malicious bir dosyanın kurbanı olabilir, -kaldı ki IT security'cilerin gözünde  hepimiz malicous değil miydik-, o devasa arşivi tekrar indirme çabası ülkenin internet kapasitesini allak bullak edecek bir dijital fırtına başlatabilirdi. Ne olursa olsun bu tip bir felaketin en büyük faturası beceriksiz ve sorumsuz damat olarak bana kesilirdi ve ben bir an önce durumdan vazife çıkartıp olmam gereken basiretli bir damat gibi gereken tedbirleri almalı ve felaket gelmeden riskleri sıfıra indirmeliydim.

Büyük bir kararlılıkla yelektroworld'e gittim, dayasın siklonik süpürgeler, fakır ev aletleri arasından kendimi bilgisayar reyonuna attım. Ufak bir araştırma, bakınmanın ardından evdeki western analog marka hardiskin 2 katı kapasitede olanını eskisine verdiğim paradan daha ucuza aldım ve eve getirdim. Yolda da gelirken bu işlemin en hızlı şekilde nasıl olabileceğine dair çok akıllı planlar yaptım. O kadar datanın bir hard disk'ten kalkıp diğer hard diske yazılması uzun sürebilirdi. Ben de yeni aldığım sıfır kilometre imac'le bu işi yapmalıydım. Aksi takdirde bu koca proses evdeki eski bilgisayarların elinde imac'den 5 dakika daha uzun sürerdi. Birazdan okuyacağınız hikayenin sonunda kendi kendimle yüzleştiğimde anladım ki esasında derdim olayın uzun sürmesi değil, iyikor 5 işlemcili aymek'imin ne kadar süpersonik bir yatırım olduğunu evdeki hımbıl beş bilgisayara ispatlamakmış.




Simsiyah yeni harddiski kutusundan çıkarttım, çalışma masasına hoyratça yatırdım, eski hard diski de aman bir yerine birşey olmasın diye diğerine gösterdiğim hoyratlığın tam aksi bir özenle masaya yerleştirdim. Her ikisini de mac'ime bir güzel taktım, eski hard diski finder'dan buldum WD 1T gibi bir ismi vardı, doğru ya yenisi de WD 2Tydi zaten. Eski hard diskdeki film folder'ına bir güzel girip bütün dosyaları cmd+c tuşu ile kopyaladım. O ne ? Aymek için bile zaman alıyordu kopyalamak o devasa arşivi, saygıyla eğildim, işlemin bitmesini bekledim. Bitince de yeni hard disk'e verdim cmd+v'yi. Gel gör ki kaderin bana oynadığı hain oyunun ilk sahnesi o an sergilendi ve yeni hard diske dosya kopyalama işlemi başlamadan bitti. 

Hayretler içinde kalarak koskoca eastern analog marka hard diskin yüce aymek'te çalışmak için formatlanmadığını anlamam çok uzun sürmedi. Nasıl olmuşsa olmuştu ama gerçek buydu işte. Bana düşen yeni hard diski bir güzel formatlayıp işlemi hızlıca bitirmekti ama bana düşenlerin sekip tekrar bana girmesi gerekiyordu ki öyle de oldu zaten.  İtiraf edeyim yeni hard disk'in önce write protected olduğunu düşündüysem de neden read only olduğunu anlamam çok zaman almadı ama aymek'in hard disk formatlama mantığını çözmem biraz zamanımı aldı. Zaten şimdi geriye dönüp baktığımda keşke çözemeseymişim dediğim zamanlar oluyor.  Google'da anlatıldığı gibi disk utility tool'unu buldum, aynı disklerden 2 tane ikon arasında gördüm ki eski hard disk NTFS formatlıydı ancak yeni diskin formatlı olup olmadığıyla ilgili aymekin en ufak bir bilgisi yoktu. O halde ne yapılması gerektiği basitti, yeni hard disk formatlanmalıydı dediğim anda beynimin derinliklerindeki solucan ortaya çıkıp neo korteksime doğru yolunu kemire kemire bulmaya başladı.  Mac OS denilen işletim sisteminin NTFS denilen dosya sistemi sikinde bile değildi, onun yerine MAC OS Extended diye bir format tipiyle kafayı bozmuştu ve bunun  jurnallesini mi isterdim, kriptolosunu mu ?


Gözlerim bunları okuyordu ama solucan görevini yapıyor ve beynimi kemirmeye devam ediyordu. Bu hard disk, yüce kayınpederimin engin film arşivini saklayacaktı ve en ufak bir hata olamazdı. Visconti'nin Ludwig'inin 256 dakikalık versiyonunu bulmak için ailecek ne eziyetler çekildiğini unutmamam gerekirdi. Filmin 186, 216, 155 dakikalık bir çok versiyonu ulaşılabilir olsa dahi, kayınpederimi hiç birine itibar etmiyor ve ısrarla 256 dakikalık versiyonunu istiyordu. Bende tekno damat olarak internetin bütün nimetlerini kullanarak aramış ancak uygun filmi bulamamıştım. Sadece e-bay'de bir brezilyalı, sanırım filmin o uzunlukta olan versiyonunu almak isteyen birinin karşılığında herşeyi ödemeye hazır olduğunu çözmüştü, basit bir DVD'yi 100 dolara satıyordu. Bu kumpasa ailece gelmeme kararı verdik, daha doğrusu ben bu oyuna alet olmamız gerektiğini muhakkak mantıklı bir fiyata bu işi çözeceğimize söz vermiştim. Yurtdışında gittiğim her şehirde ısrarla DVD'cileri tavaf etmiş ancak bir türlü başarıyı elde edememiştim. Bir defasında bir italyan e-ticaret sitesinde uygun uzunlukta bir Ludwig bulup sipariş vermiş, ertesi gün kredi kartınız avrupa topluluğuna üye değil, isterseniz bütün bilgilerinizi ve kredi kartınızın numarasını bir kağıda yazıp italyada bilmediğiniz numaraya faks çekin, biz de siparişinizi gönderelim diyen italyanca bir mail almıştım. İtalyanca bilmememe karşın, Türkiye'nin en fazla ticaret yaptığı  ülke esasında italya, o yüzden italyanca öğrenelim mantığı ile italyanca öğrenmiş ve sonrasında bu yeteneğini çok az kullanma şansı bulmuş bir arkadaşıma çevirtmiştim gelen metni. Beni ne idüğü belirsiz şüpheli müşteri yerine koyan, ki Visconti'nin Ludwig'inin DVD'sini sipariş edenler belki gerçekten ne idüğü belirsiz tiplerdi, bu italyan e-ticaret şirketi ilk ve son sipariş girişimimde yaptığı kabalığa karşın yıllarca düzenli olarak, "Gentile Cliente" ile başlayan kampanya maillerini sakil bir inatla bana da göndermeye devam etti.


Beynimdeki solucan henüz işini bitirmemişti ve ısrarla soruyordu , çok değil 1-2 sene önce, hard disk formatları ile devam eden bir tartışma vardı. Neydi o ? HD filimler belli bir formatta mı oynamıyordu, evet evet, hd film'lerin size'ları büyük olduğu için onların formatı özel olmalıydı. Tabii ya, ne kadar zekiydim, bu detayı hatırlıyor ve faka basmıyordum. Hemen google'dan bir arama yapıp doğru formatı bulmalıydım. Aç google, yaz "hd format" olmadı, yaz bir daha "hd movies does not support format" bu da olmadı.


Aramaktan biraz sıkılınca acaba hard diski başka bir PC'de mi formatlasam diye düşünmeye başladım. Öyle ya evdeki bilgisayarlardan birinde formatlayıp tekrar MAC'e takabilirdim. Saçmaladığımı anlamam çok uzun sürmedi, bu hard disk zaten windows'larda çalışması için fabrikada biçimlendirilmişti, benim yapmayı planladığımın ne anlamı vardı ki ? Önümdeki seçenekleri tekrar düşündüm, MAC OS extended formatı olmazdı. Diğer seçenek FAT'di. Koskoca hard diski fat mi formatlayacaktım, yok artık daha nelerdi, ya bir filmi yazarken problem çıksaydı. 


Önce ufak bir test yapmaya karar verdim. Hard diski FAT formatladım. Evet olmuştu, en azından hard disk bozuk değildi. Acaba şöyle jurnallesinden MAC OS Extended mı formatlasydım, ama ya windows'larda problem çıkarsa, yo hayır bunu kaldırmaya ne sabrım ne sinirlerim yeterliydi. Planım kusursuz bir şekilde işlemeli ve yedekleme operasyonu başarıyla sonuçlanmalı ve ben de aile çıkabilecek her türlü problemi önceden tahmin edip engelleme yeteniğine sahip  mühendis damat olarak hayata devam etmeliydim.


Ama bir dakika, belki fabrikada gerzekler birşeyi yanlış yapmışlardı, Hard Diski çıkardığım gibi kendimi bir windows PC'nin başında buldum. Verdim NTFS formatı, öyle ya FAT eskiydi, NTFS yeniydi. Çıkardım hard diski PC'den taktım yeniden MAC'e, hayır yine en başa dönmüştük, MAC bu konuda inatçı bir keçiydi ve sadece kendi bildiği formatları görmekte ısrarlıydı.


Bu hikayeyi çok uzatmama karar verdim, yeniden disk utility penceresine döndüm, tak çıkart, tak çıkart yer değiştiren ve WD ile başlayan hard disklerden birini seçtim, sol pencereden aman canım yıllar yılı FAT çalışmadı mı her yerde, birşey olmaz deyip, format kelimesinin mek'cesi olan erase butonuna basıverdim, gitti.





Gitti, gerçekten gitti. Tanrım bu benim başıma gelmiş olamazdı. Hem de kendim yapmıştım. Yedek diski formatlayacağıma kayınpederimin arşivinin bulunduğu diski formatlamıştım. Artık elimde 2 tane bomboş cillop gibi disk vardı. Arşive gelince yoktu. Daha düne kadar çatır çatır çalışan arşivi mahvetmiştim.  Her travmada olduğu gibi aşağıdaki olaylar tüm benliğimi sıralı bir şekilde kaplamaya başladı,


Bir. Önce inkar ettim. Yemedi, arşiv yoktu işte.

İki. Suçladım, zaten kendimden başka hiç bir dangalak yoktu denklemde, sadece etrafımdakilere anlamsız yere beni rahat bırakmadıkları için bunun hepimizin başına geldiğine dair bir kaç iftira salladım, onlar da bu salvolarımdan tınmadılar bile.
Üç. Pazarlığa başladım kendi kendimle. Lan dedim keşke eastern analog almayaydım da zamzung alaydım. Saçmaladığımı anlamam çok uzun sürmedi.
Dört. Depresyonun gelmesi uzun sürmedi. Bu felaketi kayınpederime nasıl haber verecektim. Esasında haber vermeden kurtarmam gerekiyordu da bir türlü unformat komutunu bulamamıştım, ama emin olun bulacaktım. Eşime söyledim, o kısa yoldan birinci, ikinci ve üçüncü basamağı pas geçip direkt depresyona girdi. Sanırım kayınpederin zamanında plak arşivini evdeki insanlar dahil bütün ses kaynaklarını susturup kasete çektiği günlere gitti bir an. 
Beş. Kabullenme. Hayır hayır, kesinlikle kabullenme gelmemeliydi. Kabullenilemez durumlar kabul edilmemeliydi ve ben de hiç öyle biri değildim. Bu işi, olay daha fazla büyümeden eski yeteneklerimi de ortaya koyarak bir an önce temizlemeliydim.

Önce biraz kahrolası disk utility'nin geri dönüş opsiyonu var mı diye baktım, mekos'daki her şey gibi bu ara yüz de basitti ve böyle bir komut yoktu.


O zaman eski yetenekleri konuşturmanın zamanı gelmişti zaten bunu uygulamamak da aptalca olurdu. Yeni yetme veletlerin hiç biri ne format/q ne format/u komutundan haberdar değillerdi. Ama ben sadece format türevlerinden değil, hata yapan her gurunun gizli slihalı unformat komutundan da haberdardım. Dolayısı ile MAC'imin ırzına geçtiği hard diskimi, windows'um rahatlıkla kurtaracaktı. Basit bir şekilde  hard diskimi windows'a takacak, diski seçip sağ klikleyip unformat diyecektim ve bu iş kimseyi üzmeden tatlıya bağlanacaktı. 


Eski yeteneğimin de benimle beraber eskide kaldığını anlamam çok uzun sürmedi. Aslına bakarsanız  2011 yılında çalışan windows 95 işletim sistemi bulabilseydim bugün hala biraz sonra anlatacağım çileleri çekmek zorunda kalmayacağıma inanırım ama gerçek şuydu ki, Microsoft unformat komutunu basitçe kullanıcılarının eline vermeyi bir 10 sene kadar önce bırakmıştı. 


Bunun yerine internet'te veri kurtarma işi yaptığını iddia eden bir takım yerler çıkmıştı. Öncesinde konuyu bir bilene danışmalıydım. Pazar akşamı saatin 9 olmuş olmasının bir önemi yoktu, bu bir acil durumdu ve şirketin IT desteğini veren arkadaş da bu resme zaman kaybetmeden dahil olmalıydı. Telefondaki ses Allah'tan çok kibar davrandı, önce bana hastanelerin acil servisine panik atak geçirmelerine karşın kalp krizi geçirdiklerini sanarak koşarak gelen hastalara sorulan türden bir takım temel sorular sordu. Windows için formatlanmış bir hard disk'in MAC tarafından formatlandığı gerçeğini kibarca yüzüme vurup, hafta içi hard diski bir poşetin içinde kendisinin bulunduğu şirketin eski ofisine gönderirsem elinden geleni yapacağını söyledi.


Evet bu iyi bir plandı, ben o akşam bu problemi çözemezsem kesinlikle işe yarayabilirdi. Devam ettim internet'te aramaya. Tanrım, bu internet de umut tacirleriyle, düşeni düdüklemeye çalışan search engine optimizationcı'larıyla dolmuştu. Hayrına unformat yapan kimse yoktu. Ya birileri diskini yanlış formatladıysan kendileri dışında hiç bir siteye inanmamanı, paşa paşa parayı onlara vermeni söylüyordu ya da ne olduğu belli olmayan phising sitelerinden bir software indirip kendini hacker'ların eline teslim etmen gerekiyordu.


Gözüme kestirdiğim bir kaç free software'i indirdim. Onlar inerken kendimi tutamayıp internet'ten başka şeyler okudum ve kafam biraz daha karıştı. Sonunda hepten kontrolden çıkıp indirdiğim software'lerden birini kurar kurmaz dataları kurtar tuşuna bastığımı hatırlıyorum. Bir yandan da internet'te araştırma yapmaya devam ediyordum. Biraz daha mantıklı search cümleleri yazmaya başlayınca, formatlama ve unformatlama işlerinin mekaniğini biraz daha anlamaya başlamamla, ensemden aşağıya ter boşalması bir oldu.


Birincisi formatladığınız bir diski kurtarmak için çok fazla atış hakkınız yoktu. Tam tersine yanlış yaptığınız herşey işi biraz daha içinden çıkılmaz hale getiriyordu. Dolayısı ile biraz önce bastığım data kurtar tuşu işe yaramazsa bokun içine daha derin batmış oluyordum. İkincisi formattan kurtartmak her ne kadar mümkün olsa da en basit tarafı formatlanan bir diski aynı format metodu ile formatlamış olmak gerekiyordu. Başka bir değişle, pirinç tarlasını  yıkıp üzerine patates ekip, sonradan geçmiş dönemde ekilmiş prinçleri aramak çok da mantıklı bir davranış değildi. Benim yaptığım da tam da buydu.


İçimdeki umut ışığı, indirdiğim beleş, basit ve sığ yazılımın başarısızca hard diskimin içine biraz daha etmesiyle söndü. Artık işe biraz daha profesyonel yaklaşmının ve bu krizi sakin ve uzun soluklu bir şeklde yönetmenin zamanı gelmişti. Zaten tüm krizler de böyle değil miydi, önce panik ve çözümün hemen sağlanacağına duyulan inançla bir takım saçma denemeler yapılır, problemin büyüklüğüyle yüzleşildikten sonra bir kahraman çıkar ve  herkesi kurtarırdı.

Efendi gibi hard diskimi bir poşete koyup, şirketin eski ofisine giden birilerini bulup işin uzmanının eline ulaştırdım. Bizim şirketin genç ve cevval IT'cileri muhakkak ellerindeki en baba veri kurtartma yazılımının crack versiyonuyla bu işi yaparlardı. Ancak çok da üstlerine düşüp rahatsız etmek olmazdı, zaten aldığım yanıt da mesaide onca bekleyen işin içinde benim hard diskin kurtartma operasyonuna sıra gelmeyeceği, ancak akşam çıkmadan işlemin başlatılacağı ve bir gece bir gün sonunda sonucun elimize ulaşacağı yönündeydi.

Hard diskin kamyon tekerinin altında kalmış ölü bir kedi yavrusu gibi gittiği poşette elime geri verilmesi 3 gün kadar sürdü. Artık paranın pulun da çok önemi kalmamıştı. Her an kayınpederim hard diskinin akibetini sorabilirdi. Zaten o zamana kadar neden sormadığı da belli değildi, kesin anlamıştı ama büyük bir sukünetle benim batırdığım ortalığı bir yolunu bulup temizlememi bekliyordu muhakkak, ki haklıydı. 

Ben de hard disk'ke biz faniler tarafından çok bir şey yapılma şansını kalmadığını söyleyen IT'ci arkadaşımın sözünü dinledim. Şirkette birkaç önemli hard disk crash olduğunda da aynı yöntem uygulanmıştı. Ben de hatırlıyordum, hatta bana bağlı çalışan arkadaşlardan biri de hard diskini kırmış, içinde çok önemli belgelerim kaldı lütfen oraya gönderelim, şirket parasını versin diyerek, sanki şirket çok da umrundaymış gibi hard diskindeki kişisel resimlerini kurtarmak için çok uğraşmıştı. Şirket de esasında hikayeyi pek satın almamış, en sonunda o da ne yapsın son bir ümitle "tamam kurtarılan belgelerle, resimleri gigabyte cinsinden tartalım, resimlerin payını ben cebimden vereyim" gibi dahiyane teklifte dahi bulunmuştu. Benim de durum çok içime sinmemiş ve açıkcası şirketin böyle bir iş için para vermesine ön ayak olmamıştım. Tabi ogün yaptığım o yokuşun laneti eninde sonunda gelip beni bulmuştu. Neydi o şirketin adı. Evet hatırladım. gerikurtarmamerkezi.com evet çok uygun bir adı vardı. Gerisini kaptıran kurtarmak için bu şirkete başvuruyordu. Ben de buldum telefonu aradım, durumu anlattım. Karşıdaki adam bu sefer daha detaylı sorular sordu, hard disk'te darbe var mıdı, hayır yoktu. Peki darbeli hard diskten data kurtarmak mümkün müydü, evet tabi mümkündü, içinde milyonda 1 toz olan çok özel odalarda hard diskleri söküp üzerlerinde kalan manyetik bilgileri kurtarabiliyorlardı. Tam fiyat soracakken firma görevlisi benden atik davrandı, dedi ki, içindeki bilgiler çok önemli mi gerçekten, yani kayınpederinizin hard diskindeki ? Dedim evet. Dedi ki, 1000 dolar verecek kadar önemliyse getirin bir bakalım, açılış fiyatı bu. Dedim teşekkür ederim. Ben biraz daha düşüneyim.




Çaresizce internet'te aranırken, o müthiş Çin'lilerin müthiş yazılımı karşıma çıktı sonunda. Banyo sabunu reklamı gibi bir adı vardı. Her şeyi kurtarabileceklerini söylüyordu. Beynimin içindeki Türk solucan çıktı tekrar konuşmaya başladı. Ara bakalım torrent'te kırığı var mı diyordu ? Hayır böyle kutsal bir amaç için kırık software'le işim olmazdı artık. Parası neyse verecek ve şansımı deneyecektim. Zaten daha önceleri Saab'ı arabamı tekrar yürütebilmek için telefonun öbür ucundaki Amerikalı'ya kredi kartımı tek tek okuyarak 3000 dolara şanzıman siparişi vermemiş  miydim, yapardım ben bu işi. 

Verdim siparişi indirdim yazılımı. Kaderin cilvesi aymek'te çalışmıyordu. Kurduğum evdeki PC'lerden birine, başladı tecavüze uğrayan hard diski scan etmeye. Tam 24 saat sürdü Çin'lilerin hard disk'le işi. Uzun bir beklemenin ardından hard disk'teki eski filmlerin isimleri ortaya çıtkı. Şaka gibiydi ama Easus bulmuştu dosyaları, hatta recover tuşuna basarsam kurtarabileceğini bile iddia ediyordu. Tanrım gerçekten olabilir miydi bu. Evde bu olayı bilen ve endişe ile bekleyen herkese kurtarma şansının belirdiğini ancak bu işlemin yapılacağı bilgisayara dokunan olursa hepimizin sonu olacağını söyledim. Büyük bir ümitle bastım tuşa. Tam 48 saat sonra, bütün dosyalar, hatta zamanında hard diskin üzerinde olup da sildiğimiz dosyaların tamamı yeniden hayata döndüler. 



Bu hikayeyi gerçekten başınıza gelen benzer bir hikayenin çözümünü bulmak ümidiyle baştan sona okuduysanız bilin ki anlatılanların hiç biri gerçek değil, hepsi uydurma, o hard diski bir kez formatladıysanız atın çöpe.

Şaka, şaka, anlatılanların hepsi gerçek.  Siz işinizi yapmaya uğraşırken, yanınızda Azim abi varsa mermeri bile delersiniz, şüpheniz olmasın.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atasözü Atanındır

Atasözlerini modernleştirip çağa uydurmanın vaktinin geldiği ve bizim de her canlı gibi kaçınılmaz olarak imamın kayığına binip eninde sonunda ata olacağımız gerçeğinden yola çıkarak ben kendi adıma kolları sıvıyor ve gelecek kuşaklara halis muhlis organik atasözlerimi bırakmaya başlıyorum.  Umarım bu uğraşı Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi macerası ile aynı kaderi paylaşmaz.  Niyetim Türkçe'nin her harfi ile başlayan en az bir giriş yapabilmek. Kimsenin duymadığı, bilmediği, mürekkebi kurumamış atasözleri ve özlü sözler arıyorsanız, doğru yerdesiniz, takip etmeye devam edin.  A. Ağlamayacağın cenazede güneş gözlüğü takma.  Anlamı: Girdiğin topluluklarda sırf şekil olsun diye gereksiz tavırlar içine girme, inandırıcılığını kaybeder, kendini görgüsüz ve  içi dışı bir olmayan insan yerine düşürürsün. Kullanım şekli ve dozajı: Gerekli gereksiz şekle girmeye bayılan eş dost akraba üzerinde yeri geldiğinde tek doz kullanın, baktınız tınlamıyor, tedaviyi ve yüz göz

Başsağlığı Dilerken Dikkat Etmeniz Gereken 10 Temel Kural

Bu sayfaya yolunuz bir şekilde düştüyse, çok büyük bir ihtimalle baş sağlığı dilemeniz gerekiyor, bu konuyla ilgili kafanız karışık ve yardıma ihtiyacınız var. Beklentinizi karşılar mı bilmem ama aşağıda bu tip durumlarda takip etmeniz gereken temel kuralları listeledim. Bir.   Sakın gaza gelip hiç bir zaman yerine getirmeyeceğiniz vaatlerde bulunmayın.   İnsanlar ne kadar yıkılmış görünseler de, cenazeleri sırasında kendilerine söylenenleri kolay kolay unutmazlar. Yoksa anı kurtarmak için insanları en zayıf oldukları anlarda kandırmaya çalışan bir hödük resmi verirsiniz. Örnek vermek gerekirse "Abi cenaze ne zaman, ona göre ben de geleceğim .." "Evladım sen hiç merak etme artık bizim çocuğumuzsun" "Akşam gelemiyorum, 40'ına kesin gelirim" gibi aslında yerine getirmeyeceğinizi bildiğiniz sırf o an için söylenmesi en kolayı olduğu için sarf edilen vaatlerden uzak durun.  İlla ki karşınızdakine kendinizden birşeyler teklif etmek istiyorsanız, o zam

Finalinde Ters Köşe Yapan En İyi 10 Film

Lafı hiç uzatmadan bazıları çok acımasızca, bazıları da çok zekice şaşırtan ve finalinde izleyici ters köşe yapıp şaşırtan harika filmler, buyurun buradan izleyin. 1. Old Boy   Büyük üstad Park Chan-wook'un sınırları zorlayan eseri. Ben sinemada her şeyi izlerim rahatsız olmam diyenler önden buyursun, ufak bir not, yönetmen kızına ne iş yaptığını çektiği bu filmle anlatamayacağı için I'm a robot but it's OK isimli geyik filmi çevirmek zorunda kalmış.  Old Boy  IMDB puanı 8.4 (180 bin oy) 2.  Incendies .   Eğer Türkçe isimiyle İ çimdeki Yangın'ı henüz izlemediyseniz burnumuzun dibindeki Lübnan'daki insanların kendi komşularının elinden neler çektiğine dair bir fikriniz yok demektir. Film baştan aşağı bir tarih ve insanlık dersi veriyor. Filmin sonu ise izleyicinin yanağı ve kulağını kavrayacak kocaman bir el tarafından sağlam bir tokat yapıştırıyor, siz daha tokatın nereden geldiğini anlamadan da bir güzel tükürüyor, siz de gördükleriniz karşısında ağzı