Ana içeriğe atla

İçimizdeki Cinler ve Meslekleri

İzninizle, sosyolojinin son derece ciddi bir iş olduğunun ve bu konuda ahkam kesme işini bilim insanlarına bırakmanın doğrusu olacağının tamamen bilincinde olarak; kendi toplumum için naçizane bir tespitte bulunmak istiyorum. Biz Türk'lerin içinde, uyandırılıp içinde bulunduğu bünyenin kontrolünü ele geçirmek için sinsi sinsi bekleyen farklı mesleklerden bir çok cin yaşıyor. 

Nereden çıktı şimdi bu saçmalık diyenler için, bu teoriyi hiç tanımadığım ya da çok iyi tanıdığım insanların belli durumlarda verdikleri saçma sapan tepkilere uzunca bir süre maruz kaldıktan sonra kendim geliştirdim. 

İçimize kaçmış farklı meslek gruplarından cinlerden kastım şu: "Türk toplumunu oluşturan bireylerin normal olarak nitelendirilen yani, normal gibi davranan, daha da net ifade etmek gerekirse psikiyatristlerin sırasıyla sosyopat, psikopat, nevrotik, psikotik gibi genel zihin bozuklukları terimleri ile  teşhis edilmemiş insanların çok büyük bir kısmında aşağıda detayları ile açıklayacağım olayların ya da daha teknik ismi ile uyaranların bir ya da bir kaçı gerçekleştiğinde, bu insanların içlerine kaçmış belirli meslek gruplarına ait cinler uyku halinden  aktif hale geçip içinde bulundukları bedeni tamamen kontrolleri altına alıp onlara istediklerini yaptırıp sonrasında tekrar pasif hale geçiyorlar."

Yeri gelmişken söyleyeyim bu yazımı ciddiye alan bir sosyolog arkadaş  çıkıp da konunun üzerine derinlemesine bir araştırma yaparsa çok memnun olurum, hatta bununla da kalmam her türlü konu mankenliği ve deneklik faaliyetinde de tek kuruş para istemeden çalışırım.

Gelelim bu teoriyi üretmeme neden olan biz Türk halkının içinde yaşayan cinlere, bu cinleri hortlatmak için gereken olaylar silsilesine ve bu cinlerle başa çıkma yollarına. 

Vergi Memuru Cini: Nüfusumuzda içine bu cini kaçırmış oran oldukça yüksektir. Bu cini içlerinde barındıran bünyeler, yıllardır görüş-görüşme, daha yeni tanış-tanışma farketmez, iş değiştirdiğini yeni bir işe başladığın duyduğu anda, "kaç para alıyon ?" sorusunu yapıştırırlar. Sorunun soruluşundaki umursamaz güvene ve aniliğine kapılıp mal gibi, eşine bile biraz abartarak ya da biraz azaltarak söylediğin maaşını, kuruşu kuruşuna söylememeyi becerip bir de üstüne, "sana ne abicim o benim özelim" gibilerinden insanlık onuru adına doğru bir cevap vermeyi başarırsan da direkt alınırlar. Bu cine daha çok parayı yeni vurmuş ya da babasının kurduğu şirketin başına yeni geçmiş ikinci nesil KOBİ sınıfında rastlanır. 

Bu cini bünyeden çıkartmak için yapılması gereken tek şey bu cin her baş gösterdiğinde, soğuk bir ifadeyle, "sana ne, vergi memuru musun ?" diye yüksek perdeden bastırmaktır.



Nüfus Memuru Cini. Yaşınız gençse ve sadece sizi ve eşiniz dışında kimseyi ilgilendirmemesi gereken bir nedenden ötürü genç yaşta çocuk sahibi olduysanız bu cinlerden kaçma şansınız yoktur, her fırsatta sizi çarparlar. Örneğin iş yerinde asansörde biri ortaya bir çocuk muhabbeti atar, oradan bir diğeri  sen de çocuk var mı diye sorduğu anda elavator talk, elevator torture'a döner. Meraklı gözlerden yırtamayıp, evet var, büyüğü 16 yaşında dediğiniz anda karşınızdakinin içindeki nüfus memuru cini bir anda canlanır ve kurbanını kendi dilinden konuşturmaya başlar. 
- Ne ?
- 16 mı ? 
- Olamaz, sen kaç yaşındasın ?
- Nasıl olur, dur bakayım, 35 yaşında olsan 19 yaşında baba olman gerekir. 
- Mümkün değil. Olamazsın. Kaç yaşındasın ? Bak doğru söyle. Benim babaannem 16 yaşında doğurmuş. Diyerek birbiri ardına saydırmalar başlar.

Bu tipleri genelde o kadar az tanırsınız ki ismini tek seferde düşünmeden söyleme ihtimaliniz bile çok düşüktür yine de karşınızdakini yakalandığı krizden çıkartmak için sorduğu sorulara efendi gibi cevap vermek isteyebilirsiniz ancak bunu yapmanızı tavsiye etmem çünkü sırf merak ediyor diye bir insana özel hayatınızla ilgili detaylar vermek, sırf  istedi diye bir dilenciye çıkartıp maaşınızı vermekten farklı değildir, sonunda bağlı kalmaya çalıştığınız efendilik veya hayırseverlik yerini ekşi bir pişmanlık duygusuna bırakır. 

Bu cinlerden kaçmak için yapabileceğiniz en iyi şey elinizde kahve ya da sigara varsa atmam gerekiyor diyerek ortamdan uzaklaşmaktır. Daha net tepki vereyim derseniz " Sana ne kaç yaşında ana - baba olduğumdan. Sırf sana şekil yapmak için ailemle ilgili yalan söyleyeceğim sonucuna nereden vardın sen önce onu bir anlat len dümbük" şeklinde bir karşı saldırıyla ufak bir had bildirmeyle beraber bu tip densizlikleri sonsuza kadar susturmayı deneyebilirsiniz. Benim çok ağzıma geldi henüz bu kadar ileri gitmedim genellikle birinci metodu kullanıyorum. Bu cinlerle hemen her ortamda ve her kesimden insanda karşılaştım diyebilirim.

Şofbenci Cini. Bu cinlere en fazla üniversite yıllarında öğrenci evinde kalanlar çarpılırlar. Kadın erkek farketmez, bu cini içinde besleyenlerde cinin uyanıp bünyeye hakim olması durumu anlık ve tek kelimelik olur. Önce,

- Eve mi çıktın, yurtta mı kalıyosun ? diye sorarlar. 

Bu arada bu noktada insanımızla ilgili çok önemli bir tiyo vereyim, "eve çıkmak" ve "yurtta kalmak" tanımlamaları toplumumuzda hiç çaktırmadan ama bir o kadar da profosyonel bir şekilde aşağılama aracı olarak kullanılır. Zira bizim insanımız için kendisinden başka bir insanın evde yaşaması ciddi bir statü meselesidir ve ancak aynı zamanda yükselmek anlamında da kullanılan çıkmak yüklemi ile eyleme dönüştürülebilir, yurtta yaşamak ise zaten onun kafasında senin bulunman gereken konumdur ve ancak kalmak fiili ile eyleme dönüştürülebilir. 

Evde kalıyorum yanıtını aldıkları anda sektirmezler, anında zaten bütün konuyu bellirli bir noktaya getirmek için ustaca diyaloğu kurgulamış nükleer silahlarla ilgili iki ülke arasında pazarlık yapan dış işleri müsteşarlarının ciddi tavırlarını takınıp, 

- Şofbenli mi ? diye sorarlar. 

Evet yanıtını aldıkları zaman da "tüplü mü elektrikli mi ?" diye konuyu derinlemesine araştırıp, aldıkları yanıt tüplü ise, "aman dikkat edin yavrum zehirlenip ölmeyin" derler, elektrikli yanıtını aldıklarında ise "bizde de var, tamamen kapatmıyoruz, 30 derecede tutuyoruz hem daha az yakıyor hem daha rahat yıkanıyoruz" yanıtını verirler. Bu insanlar şofbenci cini misyonunu tamamlayıp terkar içeri kaçtığında normal hallerine dönerler. Bu cinler zararsızdır, bertaraf etmek için yapmanız gereken ilk şofbenli mi sorusunu duyduğunuz anda "bizimki merkezi" demektir, cin canlamadan geri kaçar.



Emlakcı cini. Bu cin bizim toplumumuzun genlerinde vardır, hortlaması için tek yapmanız gereken iç mekanlarda aile dışı iletişimde 3 saniye sessizlik sağlamaktır. 4 saniyede cin bünyeyi ele geçirir ve sorar. Bu ev kaç m2 ? Ardından aşağılayıcı soruyu yapıştırır, neti kaç ama ? Balkonları sayıyon mu ? Sonrasında daha gelişmiş sorular gelir. Kiralar ne kadar ? Peki satmaya kalksan ? 200 kira sayıcan evin değerini senin dediğin kadar etmez. Gariptir bu cinle karşılaşanlar sektirmeden cinin bütün sorularına cevap verirler, pan zehiri henüz geliştirilememiştir. 

Piyanist-Dansör cini. Ülkemizde bulunan en komplike cin tipinin başında gelir ve izlemesi yakınlarına gurur uzaklarına ise görsel bir gösteri ve sonsuz bir dedikodu kaynağıdır. Bu cinler genellikle kurbanlarını çifter çifter etkiler. Yani abla - erkek kardeş, karı - koca, nişanlı-nişanlı gibi çift halinde gezerler. Bu cinleri ortaya çıkarmak için yapmanız gereken eğlenmek için biraraya gelen topluluğa eşlik etmeleri zor olan müzik çalmaktır. Örneğin hafif batı müziği ve daha ritmli olarak türkçe pop çalındığı bir düğünde, orkestraya biraz rüşvet verip müziği latin dansı olan Salsa'ya o da yetmedi Rus halk dansı olan  Kalinka'ya çevirttiğiniz anda cinden etkilenmemiş ekseriye ay çok yoruldum hem de terledim hadi Macit oturalım nidaları ile pisti boşaltırken, cin ve yanındaki diğer cin çoktan omuzları açılmış, boyunları dik, burun delikleri ortamın kontrolü onlarda olduğunu herkese gösterecek şekilde büyümüş ve yüzlerinde enerjik bir gülümsemeyle sahneye doğru yürümeye başlamışlardır. Bu cinlerin bir diğer özelliği de içlerine kaçtıkları bedenlerin kendi düğünlerinin açılışını kimseye bırakmamaları ve illa ki waltz yaptırmalarıdır.  Cini kontrol altında tutmanın tek yolu, etkilenmiş bireyin, hiç bir şekilde bu tip bir cinin barınamayacağı kalas bir eşle birlikte olması ve hayatı boyunca baskı altında tutulmasıdır.

Körükçü cini. Körükçülük bildiğim kadarıyla tarihin derinliklerinde çok unutulmaya yüz tutmuş, faal olarak icra edenin bulunmadığı bir meslek. Olsun üzülmeyin, Türk erkeklerin %100'ünün içinde körükcü cini yaşama devam ediyor. Körükcü cinleri ortamda tutuşturulması gereken bir mangal bulunduğu anda faal hale gelip, esir aldığı bedenleri bal kovuğuna kafasını nasıl sokacağını bilemeyen ayılar gibi homurdana homurdana mangalın etrafında dolaşmalarına neden olurlar. Kendisini cinin kontrolüne kaptırmış bünye, ne yapar ne eder, eline geçirdiği yelpaze ile biraz yeller, baktı olmaz, saç kurutma makinesi var mı diye sorar, en iyi kömür meşe kömürü, Macro'dan niye kutusuna 50 lira verip almadın diye sorar, çıraları babasının askerde öğrendiği şekilde tüfek gibi çatmaya kalkar beceremez, önce zaten yanmakta olan kömür ateşine önce hipnoz olmuş bir şekilde bakar ve en nihayetinde ani bir hareketle gül gibi yanmaya başlamış olan yığını, sanki elmas kırıcılarının yaptıkları karışık hesap ve hassasiyetle yapılmış hissi veren bir darbe eline geçirdiği maşa ile darmadağın eder ve zaten mangal başında acıkmış kalabalığın mutlu sona erişmesini en az bir 15 dakika ötelenmesine sebep olur. Bu cinler sorumluluk sınırlarını gayet net bilirler, mangalı tutuşturma tatminini elde ettikten sonra önce kanatları at onlar geç pişer dedikten sonra sofranın başına kurulup hiç bir şekilde başında duranın duman yüzünden gözlerinden damla damla yaş akmasına sebep olan mangala doğru sadece boşalan tabaklarını yeniden doldurmak için hamle yaparlar.

Ebebeyn cini. İsterseniz Harvard'da Neuroscience , isterseniz Sourbonne'da felsefe okumuş olun, oda kesmezse NASA'da astronotların uzayda art arda 100 kez tahret edebilecekleri kokmaz bulaşmaz nanoteknolojik tuvalet kağıdı geliştiren süper gizli bir projenin  başkanı olun farketmez, hepinizin içinde bir gün tüm benliğinizi ele geçirmek için bekleyen anne baba cini vardır. Mesela ben, az evvel, 9 yaşındaki oğlumun kendisinden bir kafa kısa ve 5 kg hafif kuzenini beline sarılıp kaldırdığını görünce bir anda kontrolden çıktım, gözlerim donuklaştı, otomatiğe bağlandım ve dünyanın en inandırıcı olmayan ses tonuyla, "yapma oğlum belin açılacak, gece yatağına işiyeceksin" dedim, sonra bir anda normale döndüm ve kendimden utandım. 

Toplumun bu saydığım mesleklerin arasında çok daha az bir kesiminde görünen, müziğin kayıttan çalınması gereken her türlü olayda play listi yönetmezse bunalıma giren içine DJ cini kaçmışları,  eve gelen kurban etini kesmesine izin verilmezse elindeki bıçakla arıza çıkartan içine kasap cini kaçmışları, eve aldığı ekmek yapma makinesini 3 kez kullanıp  bir köşeye atmış ve bu sayede yaptığı her bir somun ekmeğin maliyetini 50 TL'ye getirmeyi başarmış içine fırıncı cini kaçmışları sayıca azınlıkta oldukları için çok irdeleyemedim, kendilerinden ayrıca özür dilerim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...