M.Ö.
21 yüzyılda o zamanlarda Pamfilya olarak, günümüzde Antalya olarak anılan
bölgede yaşamış antik dönemin halk ozanı İasatus'un, insanın içinde
bulunduğu toplumun davranışlarını taklit etmekte hiç zorlanmadığını, aksine girdiği
her yeni toplulukta yeni davranışlar geliştirdiğini anlatmak için şu
dizeleri yazdığı rivayet edilir.
İçimdeki
ben devamlı der ki ah keşke vah keşke
Eline geçirmiş sanki beni taktığım bir maske
Mutluyuz
maskemle biz girdiğimiz her mecliste
Aslında ben maskeyim yaptığım son teşhiste
Doğruyu söylemek gerekirse ben girdiğin her ortama göre maske takma durumunun çağımıza özel bir hastalık olduğunu zannediyordum, eski dönemlerde böyle bir durum olduğunu öğrenince biraz rahatladım. Biliyorsunuz tüm insanlık olarak hepimiz maşallah çok sosyal yaratıklarız. Yeterince zaman ve para bulduğumuz ilk fırsatta ha boyna birileri ile bir
şeyler yapmak istiyoruz. Birlikte yemek
yemeyi, oyun oynamayı, spor yapmayı, ağlamayı, gülmeyi, çalışmayı, ibadet
etmeyi, müzik dinlemeyi, yardım toplamayı, çok seviyoruz. Topluluk halinde
yapılan faaliyetlere uzak duran olursa da özünde henüz medenileşememiş anlamını taşıyan, "yabani" sıfatını yapıştırıp, bizimle birlikte olmayı tercih etmeyenlerin insanlığından dahi şüphe ettiğimizi endirekt olarak yedi düvele ilan ediyoruz. Farkındayız ya da değiliz, topluca yaptığımız her eylemde, kendimiz olmaktan çıkıp, kendimize rol modeli olarak seçtiğimiz başka bir bireyi büyük bir hünerle taklit etmekten de geri kalmıyoruz.
Yaşadığımız
gezegende karşısındaki canlının bilinç durumunu (counter concious)
değerlendirebilen tek tür bizleriz. Yani karşımızdaki insanın herhangi bir
durum karşısında korku, endişe, mutluluk, elem gibi temel fizyolojik duygu
durumlarını muhakeme etme yeteneğinin ötesinde, aklından ve ruhundan neler
geçebildiğine dair bir takım çıkarımlar yapabiliyoruz. Hatta bu yeteneğimizi
biraz daha ileri götürüp, kendi tutum, davranışlarımızı, duygu durumumuzu da
birlikte olduğumuz insanlara göre bilinçli olarak taklit edebiliyoruz ya da
geri transfer ederek bilinçsiz bir şekilde birlikte bir şeyler yaptığımız insanların ruh hallerini alabiliyoruz.
Zihnimde yaptığım bir araştırmaya göre, ergen evladı olan Türk annelerinin %92,75’i, “Çocuğunuzda bulunması
gereken en önemli özellik nedir” sorusunu, şıklarda
sıralanan, doğaya ve çevreye saygı, sanata hayranlık ve yetenek, kendine ve
çevresindekilere dürüstlük, elindeki gücü ve kaynakları adil kullanma, insan
sevgisi, Allah’tan korkmak, gibi seçeneklerin
hepsinin üzerini çizerek, elle “iyi arkadaş” yazarak cevaplarlar. Bu garip inadın nedeninin
toplumumuzda insanların hayatları boyunca yaptıkları, sonu iyi olan seçimlerin ailelerinden
edindikleri iyi eğitim ve erdeme bağlı olduğu, kötü seçimlerin tamamının ise
çevrelerindeki kendilerine göre sorumsuz ve kötü ailelerin yetiştirdikleri meymenetsiz
arkadaşlarının etkisi altında verdiklerine dair başka saçma bir inanış olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Bilim,
içinde bulunduğumuz toplumu taklit etme alışkanlığımızla ilgili psikolojik,
nörolojik, fizyolojik, sosyolojik bir çok başlık altında derinlemesine
araştırmalar yapa dursun, yukarıda verdiğim sallama örnekte olduğu gibi, yıllar boyu büyük büyük büyük annelerinin vehim ve endişelerini soy ağacındaki doğurmuş doğuramamış bütün kadınlardan %100'e yakın şaşmaz ve su kaçırmaz verimlilikle alıp, aldığı her vesveseyi ve endişeyi sonraki nesillere büyük bir özen ve güvenle aktaran Türk anneleri konuyu çok daha basit ve bilgece şu şekilde özetlerler,
- Aman yavrum sen uyma onlara.
Öte yandan ister siyasi, ister dini, isterse de ticari olsun hiç fark etmez toplumun herhangi bir yeni olguyu benimsemesinin ardından da
söz konusu olgunun yükselen bir trend eğrisinde o toplumun diğer bireyleri
arasında kabul görmesi ve taklit edilmesi beklenen bir sonuçtur. Hatta Everett Rogers bu durumla ilgili teknolojik buluşların toplumda yayılması ve belli bir pazar payına ulaşmasını "diffusion of ideas" teorisi ile gayet başarılı bir şekilde modellemiştir.
Ben davranışlarımızı topluluk içinde taklit etme hastalığımızı az biraz epidemi'yle ilintilentiriyorum. Nedenini aşağıda vereceğim örneklerde göreceksiniz. Öncesinde epidemi'yi biraz açalım. Epidemi
kelimesi, yunanca, epi (üzerinde) demic (toplum) kelimelerinin portmantosu,
yani birleşimi. Anlam olarak da toplum üzerinde etkili ifadesini taşıyor. Tıpta,
herhangi bir hastalığa 2 hafta içinde
100.000 birey içinden 15’nin yakalanması durumu
epidemik olarak adlandırılıyor. Yani nüfusu 100.000 olan bir ilçede 2 hafta
içinde 15 birey nezleye yakalanıyorsa bu teknik olarak salgın kabul ediliyor.
Söz konusu toplumdaki bireylerin çok büyük bir kısmını etkiliyorsa, bu duruma da
Pandemic deniliyor. Dilimizde epidemic ve pandemic kelimeleri için sadece
salgın karşılığı kullanılıyor diyebiliriz. Fizyolojik
hastalıklarla hiç ilgisi olmayan, tamamen bir davranışın toplumun büyük bir
kesimini bir salgın halinde etkisi altına alması mümkün ve bilim insanları bu durumu MPI (Mass Physicogenic Incidence) olarak nitelendiriliyor.
Tarih boyunca davranış takliti ile başlayıp, toplumu zıvanadan çıkartıp, günlük hayatı etkileyen, düzeni bozan, hatta insanların yaşamlarını kaybetmelerine sebep olan bir dizi ciddi olay var. Bunlardan en bilindikleri şunlar.
1.
Dans Salgını (1518 Strazburg, Fransa)
Olay
Frau Troffea adındaki bir kadının ansızın deli gibi dans etmesi ile başlamış. 34
kurbanın, durmadan deli gibi dans etme salgınına kendilerini kaptırmaları takip
eden 2 hafta içerisinde gerçekleşmiş.
Şehrin önde gelenleri, daha önce hiç karşılaşmadıkları bu saçmalığın
tedavisini, hastaları daha fazla dans ettirerek içlerindeki kötülüklerin
tamamen çıkmasında bulmuşlar ve bunun için şehrin tahıl pazarında sahne inşa
ettirip, müzisyenlere devamlı müzik yapmaları için para bile ödemişler.
Günümüzde bile hala açıklanamayan nedenlerle, birbirlerinden etkilenip hiç durmadan dans etmeye başlayan insan sayısının 400'e yaklaştığını, o dönem için tutulmuş farklı kayıtlardan ulaşmak mümkün. İnsanlar kendilerine yapılan telkinlere kulak asmayarak hiç durmadan dans etmeye devam etmişler. Kurbanların büyük bir kısmı, kalp krizinden
ya da aşırı yorgunluğun tetiklediği diğer hastalıklardan can vermişler.
2.
Gülme Salgını (1962 – Tanzanya)
Olay
1962’de hıristiyan misyonerlerin
çalıştırdıkları bir kız okulunda başlamış. 3 kız öğrencinin yakalandığı gülme
krizi, aniden 159 öğrencili okuldaki yaşları 12 ile 18 arasındaki 95 kıza bulaşmış. Kriz öğrenciler arasında 4 saat’le
16 gün arasında değişen sürelerde devam etmiş, tabi ki öğrencilerin hiç biri
derslerine konsantre olamamışlar ve okulda 18 Mart 1962 tarihinde gülme tatili
ilan edilmiş.
Okul
tatil edilip yatılı okuyan kızlar evlerine gönderilince, gülme krizi bazı
kızların yaşadıkları Nshamba isimli köye sıçramış. Nisan ve Mayıs aylarında köyde
217 kişi gülme krizine kapılmış. Gülme krizi çevredeki başka bir okula da
sıçrar ve 48 öğrenciyi etkisi altına almıştır.
Olaylar,
başlamasından ancak 6 ay sonra tamamen sönümlenmiştir. Söz konusu dönem içinde
yaklaşık 1000 kişinin, gülme krizi yanında nedensiz bağırma, nefes problemleri,
ağlama krizi gibi diğer duygu durum bozukluklarına yakalandığı raporlanmış.
Toplamda 14 okul zorunlu tatil edilmiş ve yaklaşık 1000 kişi bu salgından
etkilenmiştir.
3.
1983 Batı Şeria Bayılma Salgını
Olay
1983’de Batı Şeria’daki
genellikle bayılma ve baş dönmesi şikayeti ile hastanelere başvuran kız
öğrenciler üzerinde etkisini göstermiştir. Olayların psikolojik olduğu sonucu
ortaya çıkmadan önce, İsrail ve Filistin arasında karşılıklı olarak
birbirlerini kimyasal silah kullanmak ve provokasyon yapma suçlamaları
yönlendirilmiştir. Olayların
başlangıcındaki bayılmaların ana sebebinin, fiziksel bir gaz olma ihtimali
olduğu kabul edilse bile, ayılma ve bayılmaların %80’nin
tamamen psikosomatik olduğuna inanılmaktadır.
İşin
komik tarafı, olayların başladığında bayılma ve baş dönmesi şüphesi ile
hastaneye başvuran Filistinli kızlara eşlik eden israil’li
kadın askerlerde de birebir aynı psikolojik bayılma semptomlarına
rastlanmıştır.
Konuyla ilgili o dönemin NY Times'ına göz atmak isterseniz, buraya tıklayın http://www.nytimes.com/1983/04/04/world/more-schoolgirls-in-west-bank-fall-sick.html
Ne diyeyim.
Aman sevgili okurlarım, siz uymayın onlara.
Yorumlar
Yorum Gönder