Ana içeriğe atla

Koku, Hatıra ve Soma

Ayılar özel ilgi alanlarımdan biri olmuştu bir dönem. İşi o kadar ileri götürmüştüm ki ayılarla ilgili bir yazı bile kaleme almaya cüret etmiştim. Bu devasa mahluklarla ilgili beni en çok etkileyen konulardan biri, beyinlerindeki gelişmiş olfactory bulp adı verilen bölüm sayesinde insana oranla 2100 kat daha ileri koku alma yetenekleri olmuştu. Örnek vermek gerekirse, siz ormana adımınızı attığınızda, sizden 40 km ötede bulunan bir ayı, aranızda görsel temas olmamasına karşın varlığınızdan ve konumunuzdan haberdar olabilir. Şöyle bir düşününce, en gelişmiş orduların bile elinde olmayan bir yer tespit cihazının, bir pençesi ile kafatasınızı kırmaya muktedir bir canlının elinde olduğunu idrak ettiğim anda, kendimi saçma sapan bir orman gezintisine zorla götürülmüş ve biraz sonra bir ayı tarafından parçalara ayrılacak bahtsız bir bedevi olarak hayal etmiş ve ne yalan söyleyeyim epey bir endişelenmiştim gereksiz yere.

Koku alma duyusu, teknik olarak olfaction olarak adlandırılan çok karmaşık ve detayları henüz insanlık tarafından tam anlamı ile çözülememiş bir süreç.  Modern tıpta,  koku alma duyumuzun nasıl çalıştığını açıklamaya çalışan bir takım teoriler elbette mevcut. Bunların en meşhurları, "shape theory of olfaction", "odotope theory", "vibration theory" diye sıralanıyorlar, çok merak edenler bu işin detaylarına bahsettiğim teorileri google'dan arayarak girebilirler. 

Aynı zamanda insanların aldıkları kokuları doğru algılayamamakla ilgili bir takım sıkıntıları da var, bunların en belirgin olanları şu şekilde,

Anosmia: Koku Alamama. 
Dysosmia: Her seferinde hatırladığından ya da beklediğinden başka koku alma.
Hyperosmia: Aşırı koku alma
Hyposmia: Az koku alma
Olfactory Reference Syndrom: Kişinin leş gibi koktuğuna inandığı psikiyatrik rahatsızlık. 

(Endişelenmeyin, tıp insanları ülkemizde, kendi vücut kokusundan rahatsız olan bir vakaya dahi rastlamamışlar. Bu hastalığın tedavisi için Harvard School of Medicine'den bazı uyanık araştırmacıların, 2015 Nobel Tıp Ödülünü kimseye kaptırmamak gayesiyle çaktırmadan Metrobüs'e binip kendi kokusuna sıfır duyarlı olan vatandaşlarımızdan genetik örnek almaya çalıştıkları bile söyleniyor)

Parosmia: Cisimlerin olmalarından daha beter kokmaları.
Phantosmia: Halusinatif koku (genellikle kötü) alma.

İnsan hafızasının kokularla olan ilişkisi üzerine de bir yığın araştırma ve çalışma var. Genel olarak insanın otobiyografik hafızasının, kokularla da ilintili olduğunu ancak görsel ya da sözel ip uçları ile beraber kokusal ip uçlarının da insanların olayları hatırlamalarına aşağı yukarı aynı şekilde yardımcı oldukları ortaya koyuluyor. Yani "Herşeyiniz unutulur ama kokunuz asla diye başlayan" parfüm reklamları ve buna benzer her türlü geyik bilimsellikten uzaklar.

Öte yandan, Türkiye'de de olmak üzere bir çok perakendeci, tüketicilerin daha rahat para harcamalarını sağlamak için kurumsal kokuları üzerine koku biliminden yararlanmaya çalışıyor. Ancak bu çalışmaların hepsi, sanılanan aksine mutlak bir doğruluk içermiyor. Daha mutlak doğruluk içeren çalışmalar ise, insanların duygu durum yönetimini gerçekleştirebildiğini ispat etmiş olan aroma terapi çalışmaları. Yine de bu konuda da üzerinde oynamaya çalıştığınız yaratık insan gibi son derece kompleks bir varlık olduğu için dikkatli davranmakta fayda var zira, lavanta kokusunun insanları rahatlattığını bir makaleden okuyan bir patron, şirketinin girişine çaktırmadan otomatik lavanta kokusu yayan bir aparat taktırırsa, personelinin stres düzeyinin düşmesine yardımcı olabilir ancak araştırmayı tam okumadıysa lavanta kokusu ile sinirleri gevşeyen çalışanlarının matematiksel yeteneklerinin de bir o kadar azalacağını hesaplayamayabilir.

Doğrusu benim koku alma sistemine duyduğum merakımı ve bu yazıyı yazma nedenimi ne ayılar, ne perakendeciler ne de aroma terapistler tetikledi. Benim tek derdim bir fotoğraf karesiyle. Soma faciasının olduğu dönemde öncelikle yabancı haber sitelerine düşen bir resimden bahsediyorum. Ağzındaki oksijen maskesinden ve gözlerindeki ifadeden, daha sonra 301 kişiye mezar olacağı açıklanacak olan madenden yeni kurtarıldığı her halinden belli bir adamcağız, ve ona sarılmış öpen başka bir adamcağız daha. Gören herkesi derinden etkileyecek derecede başarı ile yakalanmış tarihi bir poz. İş yerinde bir arkadaşım, yabancı bir haber sitesinde bu resmi gösterdiğinde, ki bir önceki gece de aynı resmi twitter'dan görmüş ve kendisine fena halde kafamı takmıştım, şekil yapacağım diye ortaya çıkıp mal mal yerine oturan adam olma riskini alarak, arkadaşımın, "ya ne gereksiz bir ukalalık bu, belki de madenciyi öpen adam  kurtaranlardan biridir, zaten tipleri de benzemiyor bakışlarının altında ezilerek "Bu adam kesinlikle babasıdır" diyiverdim. 

Ata sözlerinin binlerce yıllar önceden gelmelerine karşın inanılmaz bilimsel verilere dayanmak gibi bir özellikleri vardır. Örneğin "Uyusun da büyüsün", insan vücudunun uyurken büyümeye yardımcı hormon olan melatonin salgıladığını tespit eden isviçreli bilim adamı tarafından söylenmiş bir söz değildir ama bunu nesiller boyunca yaşadığımız topraklarda çocuklarına söyleyen anneler ve onların büyük büyük büyükanneleri tarafından tamamen bilimsel olarak doğru bir şekilde kullanılmaktadır. Ben de iddiamı "Öperken kokusunu içine çekiyorsan, yokluğunda burnunun direği sızlar" sözüne kayıtsız şartsız inanarak yapmıştım aslında.

Zaten bir süredir, özellikle yeni doğum yapmış annelerin bebekleri ile, tanıdığım ve tanımadığım anne babaların kendi çocuklarıyla ya da başkalarının çocuklarıyla  aralarındaki vücut dillerine kafamın bir köşesinde vakit harcıyordum. Bu merakımdan net olarak edindiğim tek bir şey vardı. İnsanlar çocukları ile ne kadar farklı iletişim kurarlarsa kursunlar tek bir noktada ortak davranış sergiliyorlardı ve çocukları ile çok ciddi bir burun teması kuruyorlardı. Ve insan çok yakın hissetmediği kimse ile ne kadar yapmacık olursa olsun sarmaş dolaş öpüşürken bile asla burun teması kurmuyordu.  Acaba Hazreti Süleyman, aynı çocuğun annesi olduğunu iddia eden iki kadını ayırt etmek için kılıcına boş yere mi başvurmuştu ? Çocuğu her 2 kadının kucağında bir süre izlese burun hareketlerine bakarak karar verse bu hikaye birbilerine kulaktan kulağa anlatan nesiller için daha aydınlatıcı olarak geçmez miydi ?

Resimdeki adamcağız belki o güne kadar yüzüne gülmesine pek alışık olmadığı feleğin bu seferlik kendisine ayrıcalık tanımasına duyduğu şaşkınlıktan, belki de onlara hala inanamadığı için sımsıkı kapattığı gözlerini bir kenara koyup, burnuyla oğlunun kokusunu içine çekip, beyninin derinliklerinde oğlunun ufak bir çocukken ter içinde eve geldikten sonra öpmüş ve öperken de yine bu resimdeki gibi kokusunu içine çekmiş biri olarak, basit ve içgüdüsel bir şekilde, kaderin kendisine bahşettiği hediyeyi kontrol ediyor olamaz mıydı ?


Sonuçta Soma'da geçimini alnının teriyle hak ederek sağlamak için, yerin 400 metre altında çalışmaya karar veren 301 can gitti. BBC.com'un bu resmin altına yazdığı gibi "... bu baba ve oğlu gibi çok azı için iyi haberler geldi.." bir çoğu için maalesef gelemedi...


Bonus İçerik

Bir. Bu video'nun 5.dk'sını izleyin. Yukarıda ne anlatmak istediğimi daha net göreceksiniz.




İki.  Ebeveynler ile çocukları arasındaki burun bağlantısını aşağıdaki resimlerden de inceleyebilirsiniz.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...