Ana içeriğe atla

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, "sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için" kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında. 

"Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika" döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar. 

İnsanoğlunun bir yandan ikinci dünya savaşında savaşırken, öte yandan kendi içindeki şeytanla savaşını anlatan müthiş eserleri daha fazla kaybolmasınlar diye aşağıda sizler için listedim.

BİR.  Europa Europa

Bu film 1990'dan kalma kayıp hazine. Ülkemizde ticari sinema izleyicisi tarafından çok bilindiği söylenemez. Agniezke Holland eseri değerli bir yapıt. Film "soykırım kaçınılmazsa soyunu kırdırmamak için her şeyinle soyunu kırana benzemek mübahtır" mesajı etrafında dönüyor. Soyununca da soyunun özelliklerini nasıl saklanacağına dair akıllardan çıkmayacak bir kesit sunuyor.


                                                                                                             



İKİ. Amen

Costa Gavras abimizin esasında size tarih dersinde okutulanlar laf salatasıydı alın tarihi bir de bu açıdan tekrar öğrenin dediği müthiş eser. Filmden önce İkinci Dünya savaşında olan soykırımın, 1939- 1946 arasında hiç bir dünya devleti tarafından yapıldığının kabul edilmediğini ve bu durumun esasında soykırımın gerçekleşmesine zemin hazırladığını ve bütün bu olanların çok değil 60 sene önce yaşadığımız gezegende bizden 2 kuşak öncesi tarafından yapıldığını 10 kez boş bir kağıda yazın. Filmi izlerken şu an bir Vatikan'da görevde olan bir kardinal mi dünya meseleleri üzerinde daha etkilidir herhangi bir Alman generali mi diye kendinize sorun, sonra WW2 sırasında Vatikan'da olanlarla şu anki durumu karşılaştırın. Film zamanın Papa'sına "Ulan Papa sen kendine Papa'ymışsın, burnunun dibinde çoluk çocuk demeden masum insanlar sistematik bir şekilde yok edilirken sen beluga havyarı yemeyi garantiye almak uğruna, ey cemaati hırıstiyan durdurun ulan bu katliamı yazıktır günahtır, savaşı er meydanı dışına taşıyan bizden değildir diyememişsin" diye avaz avaz bağırıyor, filmin sonunda içinizden gelirse çekinmeyin siz de bağırın için. Bütün bunların yanı sıra yaşananların tamamen bir mühendislik problemi olarak incelenmesi var ki bu da işin ayrı bir boyutu olarak aklınıza kazınacak, filmi seyrettiğinizi söylerseniz gazın adını soracağım dikkatli izleyin.


  


ÜÇ. the Damned

Baştan uyarıyorum, bu bir Luchino Visconti filmidir ve Amerikan televizyonlarında X rated olarak yayınlanan ilk film olma ününe sahiptir. Sabrına ve töleransına güvenmeyen bu filmi  izlemesin. Son sahnesi bir çok insan için rahatsızlık vericinin ötesindedir. Visconti'nin savaşı yaratan ve savaşı körükleyen dönemin sanayici ailelerini konu aldığı film bir çok eleştirmen için bir masterpiece'dir. Filmin konusunu merak edenler için önce iki hazırlık sorusu. Sizce bu büyük savaşın arkasında sadece devletler mi vardı, gücü elinde tutan büyük aileler savaş sırasında çitlembik mi çitliyorlardı ? Peki bu aileler bugün çitlembik sektöründe olabilirler mi, mutfağınızda onların ürünlerinden bulunuyor olma ihtimali sizce nedir ? Bu soruları cevaplarken büyüklerinizden yardım alabilirsiniz, ancak filmi büyüklerinizle izlemeniz yasak.






DÖRT. Gel ve Gör

Bu müthiş yapıtı bir arkadaşımın tavsiyesi ile geç de olsa bulduğum için çok mutluyum. Doğu cephesinde Almanya ve Rusya ana karası arasında kalan bugünkü Belarus'ta, yere gömülü bir tüfek bularak partizanlara katılmaya karar veren Florya'nın tanık olduklarına, tanık olmaya yüreğiniz yeterse buyurun izleyin. Aleksey Krevchenko'nun film boyunca derinleşen ve belki de hiç bir zaman hafızanızdan çıkmayan müthiş yüz ifadesi için filmin çekimlerinde genç yaşında tanıklık edeceği vahşete karşı hipnotize edildiğine dair rivayetlerin olduğunu da not etmeden geçmeyelim.




BEŞ. Napola

Hiç düşündünüz mü savaş sürerken 14-16 yaş arası segment ne yapıyordu, o zamanlarSMS yoktu, blackberry desen hiç yoktu, IPAD değil Molpet bile icat edilmemişti. Peki her toplumda bulunması zorunlu olan geleceğini yetiştirme sistemi, bizim o zamanlar söylediğimiz şekilde maarif sistemi ne işler peşindeydi. Alman'lar sizce çok sürmez üç sene içinde Amerika'ları Berlin'in batısından Stalin de doğusundan girerler bizi de tüm bu yaptıklarımıza pişman ederler geleceğimizi onlara emanet ederiz diye mi düşünüyorlardı ? Konuya ilgi duyan dostlar bilirler Alman toplumu o dönemde kendilerinin inevitable yani yenilemez olduğuna toplum olarak çok sağlam bir şekilde inandırmıştır. Böyle bir toplum içinde genç nesiller içinden elit subay yetiştirilmesi de doğal olarak önemli görevlerden biriydi. Bu yeni yetmeler  belki de 10 sene sonra 3. Reich'in NYC belediye başkanı olacaklarını kafalarının bir yerinde için için düşünüyorlardır. Hitler gençliğine içeriden bir bakış açısı ile bakmak isteyenlere az bilindik değerli bir film.







ALTI. Valkyrie

Hitler'in de çok sevdiği iddia edilen Wagner'in Valküre operasından esinlenilerek isimlendirilen Hitleri yok etme operasyonunu teatral belgesel tadında işleyen, ülkemizde ticari film izleyicisine de ziyadesi ile ulaşmış yakın dönem mahsülüdür. Listeye almamdaki en büyük sebep Alman'lara " Ya kardeşim anladık Hitler deliydi, çevresindekiler de caniydi ama aranızda hiç mi helal süt emmiş vatan evladı yoktu da bu olanlara dur diyemedi" denmeden önce izlenmesinde fayda olan sonrasında da çok derinlemesine inmeden olan bitenler hakkında ufak bir araştırma yapmaya pencere açan iyi kotarılmış anti Hitler filmi olması.








WW2'nin İskandinav ülkelerinde nelere yol açtığı çok az işlenmiş bir konudur. Flame and Citron işin Danimarka boyutunu Max Manus da Norveç boyutunu iskandinavların her zaman sahip olduğu state of art teknoloji, estetik ve olağan sertlikle işleyen iki farklı sağlam eser. Ben her iki filmi de festival'de izlemiştim. İzleyin beğenmezseniz para istemem.

SEKİZ. Max

Malum toplum olarak kaderciyizdir, sliding door teorilerine bayılırız. Bir ressamın dünya tarihinin en büyük diktatörü olma yolunda neler olduğunu merak ediyorsanız buyurun buradan devam edin. Bonus: Hitler'in stilistlik yeteneği çarpıcı bir şekilde gösteriliyor.


Bu film İkinci Dünya Savaşı'nda geçmiyor. Tersine 20. yüzyılın başında bir Alman kasabasında geçiyor.  Filmin yönetmeni Micheal Haneke sorular karşısında "Canım ne alakası var ? Nereden de çıkarıyorsunuz böyle şeyleri ?" diyor ama bu film bence direkt olarak İkinci Dünya savaşının kök nedenini  bir toplumsal thriller tadında çatır çatır anlatıyor. 

Teknik uyarı film siyah beyaz, sarı alt yazınız veya bülbül gibi Almanca'nız yoksa takip etmekte zorlanabilirsiniz.

ON. Meraklısına önce tokatı çakıp sonra düşün bakalım diyen bir hoca tadında geliyor,


YEDEK TALİHLİ. Senaryosundaki mantık hataları ve mutlu son için zorlama çözümleri yüzünden buraya alıp almamakta çok kararsız kaldım, yine de savaşın insanların içindeki vahşet potansiyelini nasıl ortaya çıkardığını çok başarılı bir şekilde ortaya koyduğu için en sonunda listenin sonuna eklemeye karar verdim. Fury

p.s. Bu yazı ilginizi çektiyse, şu yazılar da ilginizi çekebilir,



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...