Ana içeriğe atla

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. Filmde  köylerinden kopartılıp savaşa sürülmüş Japon askerciklerinin ve bu askerciklere hayt huyt kumanda eden bıyığı yeni terlemiş Japon asteğmenciklerinin hem bodurluk, hem hayt huyt davranış kalıbı olarak benim zihnimde önce babamın askerlik fotoğraflarında yerleşmiş, sonra kendi askerlerliğimde olduğu gibi karşıma çıkmış tiplerden çok farkı yoktu nedense.

Sonrasında servgili Japon'ların kültürlerini ve davranış kalıplarını ufak ufak izlemeye aldım. Sizin anlayacağınız burnumun dikine kubura doğru sürüklenmeye devam ettim. Bir de ne keşfedeyim, dünyada Paruresis'in en fazla olduğu ülke Japonya'ymış. Parusesis pek çoğunuzun bilmediği gibi, insanın etrafındakiler tarafından duyulma ve yerilme korkusuna kapılıp çişini yapamamasını yol açan fobinin adı. Bizim toplumumuzda bildiğim kadarıyla çok sık rastlanan bir durum değil.

Japonya'da bu fobi özellikle kadınlar arasında öyle yaygın bir haldeymiş ki, umumi keneflerde diğer insanlar tarafından duyulmamak için basit bir çiş ihtiyacını giderirken bile devamlı olarak sifonlar çekilir durulur, Tokyo Sular İdaresinin suları oluk oluk israf edilirmiş. Eğitim kampanyaları, tuvalet levhaları bir işe yaramayınca da Japonya'da bolca bulunan Mucit Macit'lerden biri 1980'lerde "Sound Princess" "Ses Prensesi" denilen müthiş bir buluşa imza atmış ve bütün Japonya'yı bu dertten kurtarmış.




Japonya'nın en büyük tuvalet üreticisi Toto'nun (alın size Japon'larla Türk'lerin akraba olduğunun bir başka kanıtı) bir modelini yukarıda gördüğünüz cihazı çok basit bir mantıkla üzerindeki tuşa basılınca sifon.wav dosyasını çalıyor. İleri modelleri ise oturuma duyarlı olarak bu vazifeyi yerine getiriyor. Ortalık sifon sesi ile çınlayınca da Parusesis'in ızdırabından yıkılan sevgili Japon dostlarımız ekstra sifon çekme ihtiyacı duymuyorlar ve hesaplamalara göre cihazın her bir kullanımı 20 lt temiz suyun ısrafını engelliyor. Doğal olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi Japonya'da da "bir şeyin çakması ile asla yetinmeyen" kadınlar var ve sifona gereksiz yere asılmaya devam ediyorlar.

Şimdi teknolojiyi ve fobileri bir kenara bırakıp biraz geriye gidelim ve kendimizle yüzleşelim. Milletçe en büyük komplekslerimizden biri ülkemize gelen turistlere, yere koyduğumuz seramiklerin ortasındaki deliklere nasıl olur da hala nişan almakta olduğumuzu açıklamak değil midir ? Konu içimizde o kadar derin bir kompleks yaratmıştır ki en doğulu özelliğimize aslen fransızca olan alaturka sıfatını takarak kendi kendimizi tedavi etme yoluna gitmişizdir halbuki yaptığımız denize kuru sıfatını yakıştırmak kadar anlamsızdır düşünüldüğünde.  Şimdi sıkı durun ve derin bir ohh çekin, zira bizim yıllardan beri batılı dostlarımıza ezile büzüle açıklamaya çalıştığımız helalar esasında Japon malı. 





Yukarıdaki resimde, alajapoturka helaların 2 cinsini görüyorsunuz. Hatta servgili Japon akrabalarımız da bizim gibi evin içindeki tuvaleti pis bir yer olarak gördükleri için mekanda ayrı terlik kullanarak akılları sıra dışsallaştırıyorlar. 

Titizlik konusunda pek çok milletin önünde giden Japon'lar malesef tuvaletlerinin modernizasyonu konusunda yarışa neredeyse en geriden başlamışlar. 1940'lara kadar bir çok Japon'un evindeki tuvalet, domuz ahırının üzerindeki tavana açılmış delik demekmiş. Durumun vehametini anlamayanlar için bir soru, resimde gördüğünüz tahtalar sizce nedir ?


Doğru cevap sevgili dostlar, "Tuvalet Kağıdı". Çok değil 1 yüzyıl önce, bu sopalar sırt kaşımak veya adam dövmek için değil kıç silmek için kullanıyormuş.

Şimdi bu yazıyı buraya kadar büyük bir sabırla okumayı başarmış sevgili okurumu, tarihin en büyük sıçramalarından biriyle tanıştırmak istiyorum. Bir milletin kıçını tahtayla silmesinden 38 butonlu wireless tuvalet aparatını icat etmesi için ne gereklidir sizce ? Gelin hep beraber düşünelim.



Düşünmeye başlamadan önce Washuretto ismi verilen bu aletleri biraz daha yakından  tanıyalım isterseniz. Yukarıda resimde cihazın ön panelini görüyorsunuz. İtiraf ediyorum, bu alet benim şu ana kadar para biriktirip sahip olduğum bütün elektronik oyuncaklardan  daha karmaşık. Üzerinde tam tamına 36 tuş var ve iddia ediyorum Türk'lerin üzerinde otururken şuursuzca tuşlarına basmayı (hepimizin aklında yer tutan malum korku yüzünden) cesaret edemeyecekleri dünya üzerindeki tek cihaz bu ;)

Cihazın kullanımı ile ilgili detayları merak edenler için, son derecek kapsamlı bir çalışma alttaki video'da bulunuyor.





Tahmin edebileceğiniz gibi bu cihazlar uzun süren araştırma ve geliştirmelerin sonucunda ortaya konmuş. Mesela Japon'ların suyun sıcaklığını vücut ısılarından çok az daha fazla arzu ettikleri belirlenmiş ve cihazın fışkırttığı suyun default ısısı 38 dereceye ayarlanmış. Bunun dışında belli başlı özellikler şu şekilde, suyun nereye fışkırdığına göre basınçta değişim (evet gerçekten nereye isterseniz), koltuklarda ısıtma, alttan soğutma. Bitmedi, oturanı rahatlatmak için Mendelsshon'un Op.62 Frühlingslied'i çalma, urinden şeker ölçme ve raporlama.  

Cihazın Padişah fıkralarında olduğu gibi adamın biri yıkıyormuş, diğeri pudralıyormuş, özelliklerine ilk bakışta müthiş, süper, vay be diye karşılasak da fazla kullanımının aşırı hijyen, basınç, sıcaklık vs gibi durumlardan ciddi rahatsızlıklar yarattığı da şaka gibi olan başka bir gerçek.

Bir milletin gelişmişlik düzeyini anlamak için belli başlı ölçekler vardır derler. Bunlardan biri kaldırımların alçaklığıdır mesela. Bir diğeri de tuvalet kültürüdür şüphesiz. Kabul Japon'lar dünyanın ileri teknolojiye en fazla kafayı takmış milleti, aynı zamanda da temizlik takıntıları  davar, dolayısı ile almış yürümüşler bu konuda, eyvallah. İyi de tahta sopadan Washuretto'ya 1 yüzyıl içinde bu kadar çabuk nasıl sıçramışlar dersiniz ?




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...