Ana içeriğe atla

Önümüzdeki 10 Senede Muhakkak Edineceğiniz Dertler ve Alışkanlıklar

"When the music changes so does the dance" en çok sevdiğim sözlerden biridir. Türkçe'ye "Müzik değişir, dans da değişir" olarak çevirebiliriz. Yaşamaya çalışırken arka fonda çalan müzik çılgın bir hızda değişiyor ve biz faniler de farkında olmadan yeni tempoya ayak uydurmaya çalışıyoruz. Önümüze sürülen teknolojik oyuncakları satın alıp kullanmak yetmiyor, aynı zamanda bu cihazlarla yaşamaya çalışırken eski alışkanlıklarımızın bir kısmını tamamen terk edip yeni yeni huylar ve alışkanlıklar edinmek durumunda da kalıyoruz.




Kişiliklerimize, eğilimlerimize, eğitimlerimize ve ekonomik gücümüze göre her birimiz  aşağıdaki resimde gördüğünüz teknoloji uyum eğrisinin bir yerlerinde baş gösteriyoruz. Everett Rogers, 1962'de yazdığı Diffusion of Innovations - Buluşların Yayılması ismindeki kitabında, özellikle kırsal toplumlarda bir buluşun nasıl yayıldığını incelemiş ve ayağı yere oldukça sağlam basan Buluşların Yayılması teorisini geliştirmiş.


Rogers'a göre bir buluşun bir toplum tarafından kabul görmesini belirleyen faktörler şunlar:  

- Buluşun kendisi, 
- İletişim kanalları, 
- Zaman ve toplumsal sistem. 

Toplumun yeni buluşa gösterdiği uyum seviyesine göre, buluş ya da ürün kritik kitleye belirli bir seviyede ulaşabilir, ya da ulaşamadan mazi olur. Mazi olmuş harika buluşlar için şuraya bakın.

Uyum sağlayıcıları da kendi aralarında aşağıdaki şekilde sınıflandırmak mümkün,

- Mucitler, 
- Erken adapte olanlar, 
- Ön çoğunluk, 
- Son çoğunluk
- Ve son olarak tembeller.

Pazar penetrasyonu bir S grafiği şeklinde %100'e ulaşırken, adaptörlerin çeşitlerine göre pazar dağılımı da bir çan eğrisi şeklinde şekilleniyor. İyi bir fikir ya da ürünün sahibini gerçekten zengin etmesi için de kritik kitleye ulaşması da oldukça zor bir süreçten geçiyor.


Bir de işin ticaretini yapabilmek için ciddi bir hype, yani aldatmaca ya da toplumun dikkatini çekebilmek için aşırı derece ürünün reklamını yapma döngüsü var buna da kısaca hype cycle adı verliyor. Bu eğrinin benim en çok sevdiğim kısmı, şişirilen ürün ve beklentilerin gerçekler vadisi denilen, yüksek beklentiler tepesinden düşmüş halleridir.




Geçen gün bir arkadaşımla sohbet ederken farkına vardım. Rogers'ın teorisinde belirttiği toplumda bir buluşa uyum sağlama dinamikleri aslında toplumun evliliğe uyum sağlama dinamikleri ile bire bir aynı. Yine aynı şekilde evlilik dünyanın en eski kurumlarından olmasına karşın, evliliğin de aldatmaca döngüsü var ve herkes bu zokayı bir şekilde yutuyor. Tek farkı evliliği teknoloji tetiklemiyor, ya hormonlarınız ya da içinde bulunduğunuz toplum ya da ölüme verebileceğiniz tek cevap olan anne baba olma güdünüz tetikliyor. Bir noktada ki bu genellikle evlilik kararını vermeden önce evlilikle ilgili beklentileriniz tepe noktasına ulaşırken, kısa zamanda düşüşe geçip  genellikle evliliğin 5. yılında gerçekler vadisinin dibne çakılıyorsunuz. Bu sağlam düşüşten kendisini kurtarıp toparlayabilen evlilikler ilerleyen yaşın verdiği olgunluk, ilişkinin oturmasının verdiği dinginlikle beraber üretkenlik platosuna ulaşabiliyor.

Şöyle bir çevremize bakacak olursak, mucitlerden erken adaptörlere ya da buluşları kullanmamak için bin dereden bin su getiren tembelleri rahatlıkla tespit edebiliriz.  İşin ilginç yanı hangi sınıfa girerseniz girin, bir buluştan kaçma şansınızın bulunmaması ve eninde sonunda yaşam biçiminiz ve alışkanlıklarınızın değişecek olması.

Kendimi fütürist olarak adlandıramam ama bugünden önümüzdeki 10 yıla baktığım zaman edineceğinize emin olduğum dertler ve alışkanlıklar listesi hazırladım.


1. Günlük hayatta kullandığınız bütün cihazlar birbirleri ile devamlı kablosuz, muhtemelen bluetooth'un biraz daha gelişmiş hali ile etkileşim halinde olacak.  Siz de evinize yeni bir cihaz alırken diğerleri ile en kolay şekilde çiftleştirebileceğiniz markaları tercih edeceksiniz.  Örneğin evinizdeki modemle hiç uğraşmadan çiftleştiremeyeceğiniz bir kahve makinesi almak istemeyeceksiniz çünkü kahve makinenizin cebinizdeki uygulama sayesinde sizin evinize yaklaştığınızı bilmesi ve kahveyi yapmaya başlaması sizin günlük hayatınızın bir standartı olmuş olacak ve bundan vaz geçmek işinize gelmeyecek.

2. Cüzdanızı kaybetmek diye bir derdiniz olmayacak, çünkü en büyük korkunuz cep telefonunuzu kaybetmek olacak. Cep telefonları aynı zamanda sahip olduğunuz elektronik fonları (paranız hala banknote'larda ise kendinizi ve paracıklarınızı Royal Coin Cabinet Museum'a bağışlamanızın zamanı gelmiş) satıcılara rahatlıkla ve güvenle transfer edebileceğiniz yegane aracınız olacak.

3. Dijital ayak izinizin ve dijital parmak izinizin ortaya serilmesinden korkacaksınız, buna göre biraz daha edepli ve dikkatli bir hayat yaşamayı tercih edeceksiniz, ya da umursamayacak anı yaşayacaksınız ancak o an birler ve sıfırlar olarak her zaman orada duracak. 

4. Hafızamızı kullanmayı rafa daha doğrusu cloud'a kaldırdığımız için insan gibi duyarak görerek edindiğiniz bilgileri hatırlamakta zorlanacaksınız. Sadece isimleri ve rakamları değil, karşılaştığınız düşünceleri, sesleri ve yüzleri de dijital arşivinize saklamak günlük refleksiniz olacak. Neyi nereye kaydettiğinizi de unutacaksınız, sizin için en önemli şey çok hızlı bir şekilde indexlenebilen ve bir kolay bir şekilde kendisini arattırıp hızlı bir şekilde sonucu ortaya getiren ve her yerden ulaşabileceğiniz bir arşiv olacak.

5. Evlerinizin bir köşesinde kaybettiğiniz yakınlarınızın fotoğrafları olmayacak. Bunun yerine cihazlarınızın size özel bir köşesinde kaybettiğiniz yakınlarınızın video'ları olacak.

6. Tuş takımını en rahat kullanabildiğiniz telefon değil, sizi en iyi anlayan telefonu satın alacaksınız. Sizi en iyi anlayan telefon sadece sesinizi değil, mimiklerinizi, davranış biçiminizi anlayan ve tercihlerinizi önceden tahmin edebilen telefon olacak.

7. Mutfağınızda muhakkak tek bir görevi, dijital yemek tarifi vermek ya da sizin tariflerinizi ve yaptığınız yemekleri yayınlamak olan bir cihaz olacak. Bu cihaz ucuz bir tablete benzemekle beraber muhtemelen üzerinde soğan doğramanıza da olanak verecek şekilde sağlam ve çok amaçlı olacak. Siz de ah ulan keşke rahmetli annemin zamanında olsaydı da tariflerini saklasaydık diyeceksiniz.

8. Aklınızı fikrinizi emanet ettiğiniz bulut servisleri yüzünden başınıza saçma sapan işler gelecek. Örneğin benim gibi gideceğiniz adresi navigasyon cihazına emanet edip kendinizi   sırf sistem şehrin merkezini orası varsayıyor diye şehir mezarlığının girişinde bulacaksınız. Bir dahaki sefere aklınızı kullanmak yerine, bir daha ki sefer hangi bulut hizmetini kullanırsam başıma bir gelmez diye düşüneceksiniz.

9. Sizi profilleyen big data projelerinin sizi doğru profillemesi için sistemin istediği gibi hareket edeceksiniz. Örneğin sistem erkek olmanıza karşın sizi kadın zannederse, otomatlarda otomatik olarak yanlış reklamlara maruz kalacak ve arkadaşlarınız arasında alay konusu olacaksınız ve bundan kaçınmak için gerekirse gönüllü data olacaksınız.

10. O kadar çok bilgiye maruz kalacaksınız ve o kadar çok bilgiye ihtiyacanız olacak ki, en gelişmiş yeteğiniz birşeyleri search etmek olacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...