Ana içeriğe atla

Modern Hayatın İkilemleri

İşten, güçten, hayatın bize yüklediği stresten  sahnesinde debelendiğimiz yaşam tiyatrosuna çoğu zaman arkamıza yaslanıp şöyle bir uzaktan bakamıyoruz. Hatta bir çoğumuz bir kez bile kafasını kaldırıp ben ne yapıyorum, neyin uğruna yaşıyorum diye sorgulayamadan ömrünü kendisine biçilen rolü en efektif şekilde oynamanın gayretinde heba edip bitiriyor.  Sistemin bizi bağımlısı yaptığı o kadar çok ihtiyacımız var ki, bu yapay ihtiyaçlarımızı elde etmek ve elimizde tutmak için hepten kendimizi sistemin kölesi haline getiriyoruz.




Hani "Sen plan yaparken, kader kıs kıs gülermiş" derler ya. Hepimizin karşısına yapmayı hiç  istemeyeceğimiz bir çok zor seçim çıkmıştır. Ve hepimiz biliriz ki hayat esasında yaptığın tercihlerin bir bileşkesidir. Bütün bunların yanında aşağıda kazananı kaybedeni hep belli olan ve önümüze atılmış yapay ikilemlerden bir liste hazırladım.

Bir. İşimden olursam özel sağlık sigortamdan da olurum diye strese girip hasta olup işe de hastalığa da müptela bir şekilde yaşamak.

İki. Basın özgürlüğü adına yıllardır aynı gazeteyi satın alıp yıllardır tasarlanıp önünüze koyulan haberlerle yetinmek ve sırf haber alma özgürlüğümü kullanacağım diyerek hayata dar bir pencereden bakmak.

Üç. Çocuğunu kendi evini alıp başını sokabileceği bir işte çalışsın diye imkanının el verdiği en iyi okullara göndermek, bunu yapabilmek için de ilkokul 1'den üniversite sona kadar yaklaşık 2 ev parasını özel eğitim sistemine kaptırmak. Sonuçta çocuğu da 23 yaşında elinde diploma ile sistemin taze kölesi haline getirmek.

Dört. Üçgünlük tatilde deşarj olmak için kendini şehirden diğer 5 milyon kişi ile aynı anda atmaya çalışıp, 3 günlük tatili feribot kuyruğunda cinnet geçirerek bitirmek.

Beş. Sosyal statü elde edebilmek için mümkün olduğunca en büyük şirkette çalışmayı tercih edip, piramidin alt katlarında kendine zar zor bir yer edinip o kadar kalabalığın içinde bu yeri kaptırmamak için üstteki herkese yaltaklanmayı bir alışkanlık haline getirip statüyü paspas haline getirdikten sonra hepten kurumsal köleliliğe mahkum kalmak.




Altı. Kendi çocuğuna, anne babanın sana yaptığı yanlışlıkları yapmamak uğruna anne babalık kurumunu ayaklar altına alacak şekilde sınır koyamaz ve tutarsız davranmak neticesinde, en büyük ana babalık yanlışı yaparak topluma sosyopat birey kazandırmak.

Yedi. Bedelinin neredeyse yüzde onunu başına bir kaza gelirse cebimden çıkmasın diye  her yıl araç sigorta şirketine verdiğin aracının başına o şey geldiği zaman aman hasarsızlık indirimime birşey olmasın diyerek dünya kadar para verdiğin kasko dan yararlanamamak.

Sekiz. Sene sonunda geçerliliğini yitirecek millerini heba etmemek için 200 Euro'luk bileti bedavaya getirip eşinle çıktığın iki günlük seyahatte eşinin yurtdışına çıkmış olmanın bünyesinde oluşturduğu kontrolsüz alışveriş isteğine yenilip, kredi kartı ekstrende, ekstra bir 2000 euro'yu altın harflerle yazdırması.

Dokuz. Facebook'ta yediği yemeklerin fotoğrafını koyanlara içinden görgüsüz diye saydırıp, instagramda iki filtre bir focal point koyunca aynı işi yapmanın mübah olduğuna, kendi yaptığının görgüsüzlük olmadığına kendini inandırmak.

On. Twitter'da, Facebook'da kafan her attığında "hala insanlara güvenmemem gerektiğini anlayamamışım" gibi son derece yatay ve sığ bir durum mesajı verip kime ne dediği anlaşılmaz bir durumda ortalığı karıştırdıktan sonra, sıra gerçekten hakkını aramaya geldiğinde yutkunmaktan iki kelimeyi biraraya getirememek.

On bir. Hayat standardını aşan bir haftalık tatili 12 taksitle alıp, yılın geri kalan 51 haftasında taksitleri ödeyebilmek için hayat standardının altında yaşamak.

Umarım hayattaki en büyük derdiniz ya yukarıdakiler kadar anlamsız, ya da aşağıdaki kadar basit olur :)




Unutmayın yeri geldiği zaman doğru seçimi yapmak çoook büyük bir cesaret, erdem ve ileri görüşlülük gerektirir. Seçiminizin bencil mi bizcil mi olacağı size kalmış :) 

Dilerim hepinizde sıra önemli bir seçim yapmaya geldiğini zaman Nuh'un aşağıdaki karikatürde son derece zekice resmedilen müthiş öngörüsünden olur !!!




Bonus bilgi: İkilem muhtemelen sonradan türetilmiş Türkçe bir kelime olmakla beraber, kökeni yunanca dilemma'ya dayanmaktadır. Dilemma, Di Lemma yani iki teklif demek olmakla beraber, kullanım şekli, ikisi de uygulanabilir olmayan iki durum anlamına gelmektedir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...