Ana içeriğe atla

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.
  
Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerde okutulan, toplumun büyük bir çoğunluğun detaylarından haberinin olmadığı bir bilim.







Sizlere paylaşmak istediğim, tamamen irrasyonel konuda doğruyu bulan bir adamın, Victor Ganz 'ın hikayesi. 1913 doğumlu Victor Ganz, küçük bir aile işletmesi olan D.Lisner & Company adında kostüm ve mücevher şirketini işletirken sanat eserleri toplamayı tutku haline getirmiş orta sınıf bir Amerika'lıydı. Aynı yaşlardaki eşi Sally ile bir çok insan için ilk bakışta son saçma harcama kararlarını verirken çok az insanda rastlanabilecek bir iç  görüye ve muhtemelen birbirlerine karşı sonsuz bir güvene sahiptiler. Bir çok insan için deli saçması gibi görünen kararlarını gerçekleştirmek için birikimlerinin çok büyük bir kısmını gözlerini kırpmadan çok sıra dışı bir yolda harcadılar. Gençlik yıllarında Pescin gibi daha sonra modern Amerikan resminin örneklerinden olacak bir kaç ressamın eserini keşfetmiş ve sanata olan ilgisi zamanla bir tutkuya dönüşmüştü. Standart görünen bu hikaye Victor ve karısı Sally Ganz'ın bugün bir çok sanat otoritesi tarafından "Hiç bir zaman hata yapmamış kolleksiyoncular" olarak tanımlanmasına yol açacak kadar enteresan sonlanacaktı. 

Ganz'lar, Japon'ların Pearl Harbour'u yerle bir edip, Hitler'in hem doğuya hem batıya saldırıp bekle Amerika sıra sana da gelecek dediği 1942'lerin Amerika'sında, başka hiç bir öncelik, dert, tasa yokmuş gibi Pablo adındaki bir adamın Le Réve ismindeki tablosunu gördüklerinde esere kelimenin tam anlamı ile vuruldular ve resmi evlerinin duvarına asabilmek için, 300 dolar ev kirası verdikleri bir dünyada, 2 yıllık kiralarının toplamına denk gelen 7000 doları hiç düşünmeden denkleştirip verdiler.



Zaman içinde uslanmaz bir sanat kolleksiyoncusuna dönüşen Ganz'lar, sadece Pablo Picasso'nun dehasını çok erken keşfetmediler, aynı zamanda Jasper Johns, Robert Rauschenberg, Frank Stella ve Eva Hesse isimli, bugün dahi bir çok insana bir anlam ifade etmeyen çağımızın büyük ressamlarının eserlerindeki dehayı bu sanatçılar henüz kendi dünyalarında bile birer şöhret değilken farkedip, bu ustaların hem eserlerine hem de bu dostluklarına sahip olmayı başardılar.

Victor Ganz 1987 yılında öldüğünde Sally Ganz, muhtemelen miras vergilerini ödeyebilmek için hayat arkadaşı ile topladığı eserlerden sadece 12 tanesini Sotheby's de açık arttırmaya çıkartmak zorunda kaldı ve 48 milyon dolar gelir elde etti. Sally Ganz 1997'de öldüğünde çocukları için veraset intikal vergisi neredeyse %60'lar civarındaydı ve 1941'den beri büyüdükleri apartman dairesinin salonunda asılı olan Le Reve dahil bir çok eseri üzerlerine geçirme şansları çok yoktu. Sally Ganz'ın ölümünü ve mirasının kimlere intikal edeceğini yıllardan beri çok titiz bir şekilde belirleyip ağızlarından sular akarak dünyanın dört bir köşesinden Ganz'ların birinci mirasçısı kızları Kate'e timsah göz yaşları dökerek baş sağlığına gelmeleri çok uzun sürmedi.  Kasım 1997'de Christies'de Ganz kolleksiyonu, önce tarihin en büyük kişisel kolleksiyonu olarak sergilenmeye başlandı ve yapılan bir seri açık arttırmayla yaklaşık 128 milyon dolarlık tarihin en büyük tek bir kişiye ait sanat kolleksiyon satışı olarak yeni sahiplerine ulaştı.

Ganz'lar başta Pablo Picasso olmak üzere çok limitli sayıda ressamın eserlerini, bu ressamlar dünya çapında ün kazanmadan çok önce keşfettiler ve ellerinde avuçlarında ne varsa bu eserlere sahip olmak için hiç düşünmeden harcadılar. Hayatları boyunca bir çok müzenin ve sanat kurumunun üst kurullarında yer aldılar ve sanat otoriteleri tarafından, hiç hata yapmayan kolleksiyonerler olarak haklı bir ünvanla hala anılıyorlar.

Ganz kolleksiyonu, satışının gerçekleştiği 1997'ye göre normalize edilmiş satın alma maliyetleri ile  4.9 milyon dolara alınmış ve yaklaşık 206 milyon dolara satılmıştı.  Bu arada Ganz'ların 7000 dolara satın aldığı Le Revé daha sonra 140 milyon dolara satılarak dünyanın en pahalı resmi olarak tarihe geçecekti.

Daha sonra Victor ve Sally Ganz'ın kızı Kate anne babasının hikayesini BBC'ye şu şekilde anlatacaktı,

http://youtu.be/ET5pvDI-TOY?t=47m35s


Madem hepimiz insanız ve irrasyonel kararlar almak doğamızda var, umarım hepimiz Ganz'lar kadar zevk sahibi ve şanslı oluruz.


Bonus içerik: Dan Gilbert Surprising Science of Happiness isimli TED konuşması.


Bu yazı iki bölümden oluşmaktadır. Devamını okumak isterseniz buradan devam edebilirsiniz: 140 Milyon Dolarlık Dirsek Sizin Olsaydı Onu Yalayabilir miydiniz ?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...