Ana içeriğe atla

Başsağlığı Dilerken Dikkat Etmeniz Gereken 10 Temel Kural

Bu sayfaya yolunuz bir şekilde düştüyse, çok büyük bir ihtimalle baş sağlığı dilemeniz gerekiyor, bu konuyla ilgili kafanız karışık ve yardıma ihtiyacınız var.

Beklentinizi karşılar mı bilmem ama aşağıda bu tip durumlarda takip etmeniz gereken temel kuralları listeledim.

Bir. Sakın gaza gelip hiç bir zaman yerine getirmeyeceğiniz vaatlerde bulunmayın. 

İnsanlar ne kadar yıkılmış görünseler de, cenazeleri sırasında kendilerine söylenenleri kolay kolay unutmazlar. Yoksa anı kurtarmak için insanları en zayıf oldukları anlarda kandırmaya çalışan bir hödük resmi verirsiniz. Örnek vermek gerekirse "Abi cenaze ne zaman, ona göre ben de geleceğim .." "Evladım sen hiç merak etme artık bizim çocuğumuzsun" "Akşam gelemiyorum, 40'ına kesin gelirim" gibi aslında yerine getirmeyeceğinizi bildiğiniz sırf o an için söylenmesi en kolayı olduğu için sarf edilen vaatlerden uzak durun.  İlla ki karşınızdakine kendinizden birşeyler teklif etmek istiyorsanız, o zaman "..bu süreçte beni de senin bir kardeşin/ailen/büyüğün bil yardımcı olabileceğim birşey olursa lütfen çekinme söyle .." gibi önergenin başlangıçı, sonu nedeni ve kapsamı belli, dürüst ve samimi ifadeler kullanın.

İki. Taziye sıcağı sıcağına yapılması gereken bir eylemdir. 

"Arayacaktım ama arayınca ne diyeceğimi bilemedim" gibi söylemler sizin karşınızdaki ile ilişkinizde merkezci yaklaşımınızın ispatıdır. Bu noktada güçsüz olması gereken ve sarsılmış siz değilsiniz. Haberi alır almaz alın telefonu elinize ve arayın. Unutmayın, olaydan haftalar sonra karşınıza çıkan cenaze sahibine, " Ya ben seni arayacaktım ama..." ile başlayan cümleler çok sığdır. Madem unuttunuz, tutarlı olun, unutmaya devam edin, en azından karşınızdakilere hayat böyle de devam ediyor ne var ki, sen de benim gibi hıyarlara rağmen yaşamaya mecbursun mesajı vermiş olursunuz ve bu ona sizin bayat taziyenizden çok daha iyi gelir.

Üç. Yerinizi bilin. 

Cenazelerde net bir hiyerarşi vardır. Sıralama eş, hayattalarsa ana-baba, varsa çocuklar, torunlar diyerek gider. Siz çemberin kuzen, yeğen, dünür, bacanak gibi dış halkasındaysanız birincil göreviniz olaydan en fazla etkilenenlere yardımcı olmaktır, onların rollerini çalmayın. Kendi taziye mesajınızı  arkadaşlarınızdan, eşinizden dostunuzdan bir köşede alın, yerinize dönün. Sakın ama sakın canı en çok yananlara anlamsız bir nedenden ötürü ayar vermeye kalkıp sizi kınayan suratlara utanmadan "Aaa ne var ki benim de teyzem öldü" diyerek üste çıkmaya kalkmayın.

Dört. Sempati gösterin.

Unutmayın, insan bu kainatta karşısındakinin bilinç durumunu anlayabilen tek canlı tipidir. Taziye sanatında uzmanlaşmak için tek yapmanız gereken bu yeteneğinizi birazcık duygu katarak kullanmak, yani sempati göstermektir. Basit birkaç cümle, "O şimdi cennette, .." "Artık acı çekmiyor ve dinleniyor.." " O kadar iyi bir insanmış ki sizleri yetiştirmiş, muhakkak cennettedir.. " gibi basit cümleler, karşınızdaki kırık kalp için neler ifade eder bilemezsiniz.

Beş. Biraz aktüel ve geniş yürekli olun. 

Perşembe akşamları, Cumaları, Kandil geceleri, Ramazanları yaşanan kayıplarda, "Bak Allah'ın sevdiği kuluymuş, yanına Ramazan'da aldı.." demek karşınızdakine verilmiş sonsuzluğa giden yolda umut dolu bir hediyedir.

Altı. Kapsamdan sapmaya kalkmayın.

Yeri gelir yıllardır görüşmediğiniz eski sevgilinize ya da artık görüşmediğiniz eski arkadaşlarınıza başsağlığı dilemek zorunda hissedersiniz kendinizi. Eğer bu isteğinizde samimi değilseniz sakın kendinizi zorlamayın. Eğer illa taziyede bulunacaksanız sakın konudan sapmayın, sakın ola ki alt mesaj ya da hesap kaygısı içeren söylemler içine girip, bu okazyonu yeni bir raunda çevirecek sığlıklara girmeyin. Adam gibi başsağlığınızı dileyin, karşınızdakiyle illa  ki  derdinizi halletmek istiyorsanız yasından çıkacak kadar adam gibi bir süre tanıyın sonra konuşun. Örneğin "Başın sağolsun, hayatta tek gerçek yalnızlık unutma" gibi söylemler karşınızdakine sizin gerçek bir öküz olduğunuzdan öteye bir mesaj taşımaz.

Yedi. Akıl vermeye kalkmayın.

Doktorlar doğumun nasıl tetiklendiğine dair en ufak bir bilgiye sahip değiller. Ölüm de aynı şekilde içinde bir yığın bilinmezin olduğu bir hadise. Özellikle ölümcül hastalık süreciyle boğuşan aileler için yüksek stres altında ve kısıtlı imkan ve kaynaklarda alınan bir çok kararın nihayetinde boşa çıktığı kocaman bir hezimet. Bu gerçeği bir kenara bırakıp, "oraya yatırsaydınız, buraya baktırsaydınız" gibi akıl hocalıklarına soyunmayın, ayıptır.

Sekiz. Merhumun mahremiyetine saygı gösterin.

Bütün ölümler zordur, bazı ölümler daha da zordur. Daha da zor ölümlerin başında toplumun ya da dinin kabullenmediği yaşam ve ölüm biçimleri gelir. Bu noktada merhumun  yaşam biçimini ya da ölüm biçiminin nedenlerini niçinlerini sorgulayacak Allah'tan başka bir hükme varacak siz dahil hiç kimse kalmamıştır, bunu unutmayın. İçinizdeki merakı gidermek için arsızca merhumun yakınlarına öyle mi oldu, böylemi mi oldu gibi sorular sormayın. Başkalarına da sormayın. Susun.

Dokuz. Matemin kurallarına uygun davranın.

Matem bölgesine yani cenazeye aile evine morga, duaya girecekseniz  kendi inancınızı veya inançsızlığınızı bir kenara bırakın ve  yapılan seromoniye aykırı giyinmeyin, yemeyin, içmeyin, konuşmayın, bakmayın, yürümeyin. Ölmezsiniz.

On. Tutarlı davranın. 

Meşhur bir atasözü şöyle der. "Ağlamayacağın cenazede güneş gözlüğü takma."

Bu yazı ilginizi çektiyse şunlara da bir bakın isterseniz 

Küçük dertlerin insanının boşa giden son 24 saati

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...