Ana içeriğe atla

Mobil Haberleşmenin Önlenmeye Çalışılan Yükselişi

Türkiye cep telefonu ile ilk kez 1990'ların ilk devresinin bitmesine bir sene kalmışken tanıştı. Temsil ettiği grubun büyüklüğü nedeniyle ülkemizdeki diğer CIO'lar arasında "primus inter pares" payesini rahatlıkla verebileceğimiz meşhur bir CIO'muz fırsatını buldukça ilk cep telefonunu ülkemize geldiğini duyar duymaz koşturarak satın aldığını ancak evine gittiği zaman sinyal minyal alamadığını, uzun uğraşlar sonucu o dönemde sadece Mecidiyeköy'de cep telefonu sinyali olduğunu öğrendiğini fırsatını bulduğunda onu edilgen bir saygıyla dinleyen kalabalığa ballandıra ballandıra anlatır. 1980'lere kadar doğmuş kuşağın hepsinin bir cep telefonu ile tanışma hikayesi, bir de cep telefonu teknolojilerinin hayatlarını nasıl değiştirdiğini idrak etme tecrübesi mutlaka vardır.

Rahmetli Özal'ın ülkeyi Avrupa'nın en iyi sabit telefon alt yapısına kavuşturmasının hemen sonrasına denk gelen o dönemde milletçe mobil haberleşeme ile tanışmamız dünya ile eş zamanlı gerçekleşmiş midir sizce ? Yani batıdaki komşularımızdan makul bir adaptasyon süresinden (biz Türkler için bu fırsattan haberdar olma, konuyu anlayıp önce inanmama sonra mevzuya ayılma, parayı denkleştirme, yatırımcıyı bulma, devleti ikna etme için gereken vakit) sonra mı bu teknolojinin nimetlerinden yararlanmaya başladık, yoksa yıllar sonra mı ? Sorunun cevabı, evet gayet makul bir süre içersinde GSM teknolojisinden yararlanmaya başladık, hatta milletçe bu konuya "early adaptor" bile sayılabiliriz.

Şöyle ufak bir araştırma yaparsanız, dünya üzerindeki ilk resmi GSM aramasını zamanın Fin başbakanı Harri Holkeri'nin  1991'de gerçekleştirdiğini okuyabilirsiniz. Aman zannetmeyin ki bu teknoloji 1991'de ortaya çıktı da biz kullanmaya başladık. Sizce ilk Mobil Telefon hizmeti hangi yıl ticari olarak sunulmaya başlanmıştır ?

a)1899
b)1946
c)1990
d)1991

Doğru cevap b şıkkı, zira ATT dokümanlarına bakılırsa 1946'da ilk mobil telefon görüşmesi 17 Temmuz 1946'da Chicago'da gerçekleşti.1948'e kadar 100 şehir ve bu şehirleri bağlayan karayollarında kablosuz telefon hizmeti vardı ve kamyon filoları, gazeteciler, elektrik şirketi çalışanları bu hizmeti kullanıyorladı.  Şebeke aynı şehirde aynı anda 3 çağrıyı destekliyordu, telefon yaklaşık 40 kiloydu ve kullanıcı bas konuş yöntemi ile konuşabiliyordu. Doğal olarak o dönemde bu sistem Adana'da yoktu, ama olsaydı her seferinde yeni çağrı yapmak isteyenler Adana aradan çık demek zorunda kalacaklardı, çünkü sistem "ortak ortam" haberleşme esasına dayalı çalışıyordu. Tüm bu zayıflıklarına karşın zamanı için müthiş bir sistemdi, aylık 15 $ abonelik ücreti ve dakikasına taa 1940'larda mobil telefon abonesi olabiliyordunuz. Ne var ki 5000 abonenin ayda yaptığı 30.000 çağrı bu şebekeyi pek bir yere taşıyamadı.



Neyse ki AT&T'de çalışan bilim insanları yılmayıp hücresel haberleşme konseptini bir önceki halinden ileriye götürmek için kararlıydılar. Şaka gibi ama taa 1947'de hücresel haberleşme, hücreler arasında geçiş olursa aktif çağrı aktarımı (call hand off) konseptleri bile hazırdı. Ancak bunları gerçekleştirecek işlemciler, yazılım ve frekans planlaması yoktu. 1960'larda Richard Frenkiel ve Joel Engel gereken teknolojiyi geliştirdi. 1947'deki ilk versiyonunu gayet  basit bir yaklaşımla MTS (Mobile Telephone System) olarak adlandırdıkları teknolojinin 1960'daki gelişmiş haline de yine aynı yalın yaklaşımla IMTS (Improved)MTS isimini layık gördüler.

Sonunda AT&T 1971'de Amerika Birleşik Devletlerinin BTK 'sı olan FCC'ye ülke çapında mobil telefon şebekesi kurmak için başvuruda bulundu. Tabii ki düzenleyici kurum yavaşlatıcılık görevini yerine getirdi ve bu başvurunun ticari bir girişime dönüşmesi yıllar aldı.
Çok kafa karıştırmadan özetlemek gerekirse, 1974'de AT&T Chicago'da cep telefonu şebekesi kurmak için izin başvurusunda bulundu. 1977'de Illionois Bell şirketi için izin çıktı. Bu arada son kullanıcı ekipmanlarını üretecek şirket bulmakta güçlük çekiliyordu, çünkü şebeke ekipmanı üreten şirketlerin son kullanıcı cihazları üretmesi monopol olmasınlar diye yasaktı. Bu durumu günümüze çevirmek gerekirse Nokia sırf şebeke ekipmanı da üretiyor diye cep telefonu üretme yetkisine sahip değildi. Uzun testlerin ve çabaların sonunda 1981'de ABD'de cep telefonu şebekesi için gerekli lisanslar verildi.  Gerekli lisanlar verildi derken, lisanlar tabi ki gerekli yerlere  verildi. Birinci lisans ilgili pazardaki yerleşik operatöre, yani sabit operatöre hediye edilip, bu teknolojiyi yıllarca uğraşıp didinip geliştiren operatöre de ikinci lisans 800 mhz bandında bahşedildi. 

AT&T ve alt firması Illinois Bell Ekim 1983'de ilk cep telefonu şebekesini Chicago'da açtılar. Araç telefonlarının fiyatı 2500, mobil telefonlarının fiyatı 4000 Amerikan Dolarıydı. O dönemde Mc Kinsey and the Company AT&T için yaptığı pazar araştırmasında 2000 senesinde Amerika Birleşik Devletlerindeki cep telefonu sahiplerinin ulaşacağı rakamı 900.000 olarak vermişti. Halbuki bu rakama 1987'de ulaşıldı. 2000 senesinde gelindiğinde ise A.B.D'deki cep telefonu sahiplerinin sayısı çoktan 109 Milyonu geçmişti.

Amerika'da bütün bunlar olurken, ne Finlinin, ne Japon'un, ne Rus'un ne Kore'linin eli armut toplamıyordu :)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atasözü Atanındır

Atasözlerini modernleştirip çağa uydurmanın vaktinin geldiği ve bizim de her canlı gibi kaçınılmaz olarak imamın kayığına binip eninde sonunda ata olacağımız gerçeğinden yola çıkarak ben kendi adıma kolları sıvıyor ve gelecek kuşaklara halis muhlis organik atasözlerimi bırakmaya başlıyorum.  Umarım bu uğraşı Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi macerası ile aynı kaderi paylaşmaz.  Niyetim Türkçe'nin her harfi ile başlayan en az bir giriş yapabilmek. Kimsenin duymadığı, bilmediği, mürekkebi kurumamış atasözleri ve özlü sözler arıyorsanız, doğru yerdesiniz, takip etmeye devam edin.  A. Ağlamayacağın cenazede güneş gözlüğü takma.  Anlamı: Girdiğin topluluklarda sırf şekil olsun diye gereksiz tavırlar içine girme, inandırıcılığını kaybeder, kendini görgüsüz ve  içi dışı bir olmayan insan yerine düşürürsün. Kullanım şekli ve dozajı: Gerekli gereksiz şekle girmeye bayılan eş dost akraba üzerinde yeri geldiğinde tek doz kullanın, baktınız tınlamıyor, tedaviyi ve yüz göz

Başsağlığı Dilerken Dikkat Etmeniz Gereken 10 Temel Kural

Bu sayfaya yolunuz bir şekilde düştüyse, çok büyük bir ihtimalle baş sağlığı dilemeniz gerekiyor, bu konuyla ilgili kafanız karışık ve yardıma ihtiyacınız var. Beklentinizi karşılar mı bilmem ama aşağıda bu tip durumlarda takip etmeniz gereken temel kuralları listeledim. Bir.   Sakın gaza gelip hiç bir zaman yerine getirmeyeceğiniz vaatlerde bulunmayın.   İnsanlar ne kadar yıkılmış görünseler de, cenazeleri sırasında kendilerine söylenenleri kolay kolay unutmazlar. Yoksa anı kurtarmak için insanları en zayıf oldukları anlarda kandırmaya çalışan bir hödük resmi verirsiniz. Örnek vermek gerekirse "Abi cenaze ne zaman, ona göre ben de geleceğim .." "Evladım sen hiç merak etme artık bizim çocuğumuzsun" "Akşam gelemiyorum, 40'ına kesin gelirim" gibi aslında yerine getirmeyeceğinizi bildiğiniz sırf o an için söylenmesi en kolayı olduğu için sarf edilen vaatlerden uzak durun.  İlla ki karşınızdakine kendinizden birşeyler teklif etmek istiyorsanız, o zam

Finalinde Ters Köşe Yapan En İyi 10 Film

Lafı hiç uzatmadan bazıları çok acımasızca, bazıları da çok zekice şaşırtan ve finalinde izleyici ters köşe yapıp şaşırtan harika filmler, buyurun buradan izleyin. 1. Old Boy   Büyük üstad Park Chan-wook'un sınırları zorlayan eseri. Ben sinemada her şeyi izlerim rahatsız olmam diyenler önden buyursun, ufak bir not, yönetmen kızına ne iş yaptığını çektiği bu filmle anlatamayacağı için I'm a robot but it's OK isimli geyik filmi çevirmek zorunda kalmış.  Old Boy  IMDB puanı 8.4 (180 bin oy) 2.  Incendies .   Eğer Türkçe isimiyle İ çimdeki Yangın'ı henüz izlemediyseniz burnumuzun dibindeki Lübnan'daki insanların kendi komşularının elinden neler çektiğine dair bir fikriniz yok demektir. Film baştan aşağı bir tarih ve insanlık dersi veriyor. Filmin sonu ise izleyicinin yanağı ve kulağını kavrayacak kocaman bir el tarafından sağlam bir tokat yapıştırıyor, siz daha tokatın nereden geldiğini anlamadan da bir güzel tükürüyor, siz de gördükleriniz karşısında ağzı