Ana içeriğe atla

Ayılara Dayı Demenin İyi Bir Fikir Olduğuna Dair Birkaç Neden

Madem zahmet ettiniz buraya kadar geldiniz artık ayı da deseniz geçemezsiniz, dayı da deseniz geçemezsiniz burası internet bildiğiniz bilgi hazinesi, o halde buyurun karada yaşayan en tırsılası hayvanla ilgili az bilindik gerçeklere.

Biir.

Ayılar dört ayaklı yani quadruped olmalarına karşın aynı insanlar gibi oturup kalkabilen nadir türlerden biridir. At, eşşek, inek, timsah gibi diğer dört ayaklılar bu davranışı sergileyemezler. Bu kadar hayvan varken insan davranışlarıyla en fazla ilişkilendirilen hayvan cinsinin ayılar olmasının nedeni belki de budur, kim bilir.

Gel otur hele bir karşıma sohbet edek
İkii.

Ayılar karada yaşayan en büyük memelilerden biridir. Yetişkin bir kutup ayısının kütlesi 600 KG’ı bulabilir ve olası bir çarpışma anında ürettiği momentum sizin kullandığınız alüminyum kaportalı japon arabasından fazla olabilir. Bana inanmıyorsanız google’da ufak bir "car hit by bear" araması yapabilir ya da herhangi bir aile büyüğünüzü gaza getirip yetiştiği yörede yaşanmış yaban domuzlarının karıştığı araba kazalarını ve bilimum vukuatları anlattırıp dinlediklerinizi atmasyon efektinden arındırmak için üçe bölüp ayı ve yaban domuzu arasındaki kütle ve hız farkından kaynaklanan momentumun etkisini hesaba katmak için yediyle çarpabilirsiniz.





Bey karşıdaki ayı gibi geliyor aman dikkat et !!!


Üüç.

Ayılar dünyanın en gelişmiş burunlarına sahip yaratıklarıdır. Bazı kaynaklara göre bir ayının koku alma hissi biz insanlara göre 2100 kat daha iyidir. Bunun nedenin beyindeki koku alma merkezi olan olfactory bulb denilen alanın ayılarda insandakinin 5 kat büyük olmasıdır. Burunlarının 20 cm’i bulduğunu ve bu devasa burunun içinde koku alıcılarının insan burnundakilerle kıyaslandığında yüzlerce misli olduğunu da bir kenara not edin. Bu fizyolojik üstünlüğün gerçek hayatta ne işe yaradığına gelirsek şu gerçeği aklınızda tutmanızda fayda var. Siz ormanlık bir alana girdiğinizde aranızda binlerce ağaç, bir tane dere, on tane tepe olsa dahi 10 km ötede sizin varlığınızdan, çantanızdaki mayonez ve sarımsak sürülmüş haşlanmış tavuklu sandiviçinizin varlığından ve konumundan çoktan haberdar olmuş aç bir ayı olabilir. Bu işi ciddiye alan kesim için  doğada kamp yaparken yemeklerini diğer poşetlere göre 50 kat daha iyi hapseden özel poşetler üretilmiş durumda.

Döört.

Oldu da buraya kadar edindiğiniz bilgilere karşın siz yine de bir ayıyla yüz yüze gelmeyi becerdiniz, bu durumda oturup dua etmek dışında yapacağınız hiç birşey yok, zira Ayılar köpek soyundan gelen yaratıklar olup, canları isterlerse 40 km/s'den daha hızlı bir şekilde koşabilirler. Örnek vermek gerekirse Usain Bolt'a a*s deyip kaçmak ayı görünce a*k deyip kaçmaktan daha az riskli bir eylemdir, zira Usain Bolt muhtemelen ne dediğinizi anlamayacak, anlasa da Türk olmadığı için Pavlov'u milletçe her seferinde bıkmadan usanmadan haklı çıkardığımız gibi bu lafı duyduktan sonra bana mı dedin lan dedikten hemen sonra sonu bilinmez ve önü alınamaz bir  kavgaya tutuşma  emri tüm benliğine hakim olmayacaktır, hadi tutun bunların hepsi oldu, Bolt bile ayıdan hızlı koşamayacak, sizi yakaladığında en azından ağzınızı yüzünüzü dağıtıp bırakacak, herhangi bir ayı gibi tek bir pençede kafatasınızı parçalamayı beceremeyecektir.

Beeş.

Her ne kadar bizim dilimizde ayı kelimesi önüne koyulduğu ismi ya da cismi kabalık ve vahşilikle  ilişkilendirmek için kullanılsa da bir çok dilde gücü zarafeti çağrıştıran insan ismi olarak da kullanılmaktadır. Buyurun size saatli maarif takviminden alınma direkt "ayı" anlamına gelen birkaç bay ve bayan ismi; kız olursa Ursula, oğlan olursa Urs,  reisicumhur olmasını isterseniz Medvedev,  çalgıcı olsun isterseniz Bjorg.


Altıı.

Yok arkadaş ben dağa bayıra çıkarım, orada kafama göre gezer takılırım, ayı değil kralı gelse bana bulaşmaz, ben zaten doğaya saygılıyım doğanın da bana aynı saygıyı göstermesini beklerim, aksi bir durum olursa bana yapılan hareketin kralını yaparım demeye devam eden densizler için efsanevi filmimiz, Grizzly Man geliyor. Filmimiz daha doğrusu belgeselimiz, bipolar depresyon hastası bir o kadar da Kuzey Amerika'nın en bilindik ve iri ayı türlerinden oran boz ayıların hastası olan hüvelbaki ayıyedi Timothy Treadmill isimli kahramanımızın son demlerini, kendisini kurduğu kamp yerinden toplamaya gelen teyyare pilotunun meşum olaya kuş bakışı  şahit olup havada panik atak geçirmesinden tutun, ilaçlarını bırakmasaydı bunlar başına gelmeyecekti diyen barda tanıştığı kız kurusuna kadar farklı insanların ağzından resmediyor. Filmin finalinin bir iyi bir kötü yanı var, iyi yanı Timothy'nin bokunu sevdiği ayı kendisini yerken video kamerasının lens kapağının takılı olması ve vahşetin görüntülerini kaydetmemiş olması, kötü yanı mikrofonun olay sırasında açık olması. 







Unutmayın, filmin afişinde  de çok güzel ifade edildiği gibi "In nature, there are boundaries"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tamamen Irrasyonel Bir Konuda Doğruyu Bulan Adam - Victor Ganz a.k.a.Maldan Anlayan Adam

Karar vermek. İngilizcesi "decide". Latince "decidere" kökünden geliyor. Biraz daha incelerseniz  "de" ve "cedeare" birleşmesinden, yani fazlalıkları kesmek, ayıklamak anlamında olduğunu görebiliyorsunuz. Etimoloji bilimi her zamanki kadimliğiyle bize karar verme sanatının aslında, gereksizleri kesip atıp kendi doğrumuzu bulma işi olduğunu ne güzel açıklıyor.    Oysaki seçim yapmak insan beyni için en zor fonksiyonlardan biri.  Bundan sebep olsa gerek insan yavrusunu kötüye karşı iyiyi, hatalıya karşı doğruyu seçebilsin diye sistematik olarak eğitmeye öğretmeye çalışıp durur ama pek beceremez. Çünkü insanlarlar mantıklı karar veremezler. Nasıl ki burnumuzun dibindeki perspektifin varlığını kavrayıp kağıda yansıtabilmemiz için onbinlerce yıl perspektifsiz resim yapmışsak, günlük hayatta verdiğimiz kararların rasyonel temellere dayanmadığını anlamamız da epey vakit almıştır. Bu konuyu araştıran davranışsal ekonomi günümüzde hala elit üniversitelerd...

En İyi İkinci Dünya Savaşı Filmleri

İkinci dünya savaşı filmi izlemeyi sevmeyenimiz var mı ? Hepimizin kafadan ikinci dünya savaşı filmlerini sevmemizin sanırım en büyük nedeni , düşük bir bütçe, düdük bir ekip ve ekipmanla ikinci dünya savaşı filmi çekilmeyeceğini ve  kendisini baştan sona zengin bir dünyada bulacağını bilmemizdir. Ticari sinema izleyicisi olarak tanımlanan, " sinemayı düşünmekten ziyade düşünmemek için " kullanan kesim için bu tarzdaki filmlerin sonu zaten bellidir ve galibi baştan bilinen bir macerayı izlemeyi seçmek bile galipten taraf olarak ne doğru seçim yapabildiğini kendine kanıtlamaktır aslında.  " Savunma, Atak, Zafer, Çok Yaşa Amerika " döngüsünün dışında kalmayı becerebilmiş, tarihin bu en kanlı devrine damga vuranları kıyasıya eleştirmeyi beceren, bizi kendi içimizde derin bir sorguya sürüklemeyi başaran eserlerse genellikle sinema salonlarına ve televizyon kanallarına ulaşamadan birkaç festivalde boy gösterip ortadan kaybolurlar.  İnsanoğlunun bir yandan ikin...

Bir Milletin İnanılmaz "Sıç"raması - Japon'ların Tuvalet Evrimi

Türkçe ve Japonca'nın aynı dil ailesinden geldiğini ilk farkettiğimde (her iki dil de dünyadaki ender aglunative dillerden) ciddi anlamda şaşırmış, önce kendime bu cahilliğimden ötürü kızmış, sonra da bu harika birlikteliğin altından çıkacak müthiş bilgilerin kokusunu alarak olayı derinlemesine araştırma ihtiyacı duymuştum. Aldığım kokuların beni birazdan anlatacağım konulara sinsice çektiğini bilmiyordum, yanılmışım. İlkin  Türk'ler ve Japon'ların arasında ciddi anlamda benzerlikler olduğunu farketmeye başladım.  Sonra işi biraz daha derinleştirince esasında hem Japon'ların hem Kore'lilerin (ki onların dili de aglunative) hem de Türk'lerin Cengiz Han'ın soyunun sağa sola yayılmış parçaları olup olmadığını ölesiye tartışan ve birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışan bir yığın yazıyla karşılaştım. Ancak beni Türk'lerle Japon'ların eş soydan gelmiş olmalarına en fazla şüphe ettiren Letter From Iwo Jima filmi oldu. F ilmde  köylerinden kopartılıp sava...